UNUTTUKLARIM olacaktır ama en önce belli başlılarını sayalım:
ABD, Rusya, Kanada, Hindistan, Meksika, Brezilya, Arjantin, Nijerya, Güney Afrika!
İşte, satıhta ve nüfusta "káhir ekseriyet" olan bu ülkeler federasyonla yönetiliyorlar.
Artı, adı konulmamış olsa bile, etnik kimlikli özerk bölgeleri ve devlet içinde devletoluşturan eyalet ve belediyeleriyle, kısmen Çin’i de aynı kategoriye katmak gerekiyor.
Sırf Avrupa’da ise Almanya, İsviçre, Avusturya ve Belçika resmen; Birleşik Krallık ve İspanya da fiilen federal veya konfederal sıfat taşırlar.
O halde hiç çekinmeden şu saptamayı yapmak zorundayız:
İnsanlığın çok büyük çoğunluğu "adem-i merkeziyetçi" yapılar altında yaşamaktadır.
Dolayısıyla da, Türkiye’de öne sürüldüğünün ve tabulaştırıldığının tam tersine, merkeziyetçilik ve unitarizm "ulus devlet"ler açısından ne bir kural, ne de bir amentüdür!
* * *
BU tespiti yaptığım için sanılmasın ki, Evren’in başlattığı "eyálet tartışması"nıda fırsat bilip, ülkemizin federatif veya konfederatif yapıya kavis çizmesi için olta atacağım.
Hayır ve zaten daha önce de belirttim, Ankara’daki nobran merkeziyetçiliğin miyadını doldurduğuna adım gibi inanıyorum ama, bunun yerini alacak bir "alternatif" önermiyorum.
Bizzat benim kafamda kesin bir seçenek yok ki, başkasına nasıl önereyim?
Çünkü, yeryüzündeki tecrübeler sayesinde o "model"lerin ve o "alternatif" lerin illá bir "sihirli reçete" olmadığının ve olamayacağının farkındayım.
Yugoslavya, İspanya, Belçika örnekleri ortada, her derde devá bir iláç mevcut değil!
Artı, ülke kaderini ilgilendiren böyle bir konu zevzeklik kaldırmaz ve hafife alınamaz.
Hálá ulus - devletler çağında yaşadığımız bir vakıa olduğuna göre, "Türk" veya "Türkiyeli", o çağ sürdüğü müddetçe ben de benimkinin üzerine titremekle yükümlüyüm.
* * *
ANCAK, alternatif hakkında berrák bir sonuca varamadığım için benim herhangi bir "model" sunamamam, bunun olmadığı veya olamayacağı anlamına gelmez.
Akıl akıldan üstündür ve "seçenek" üretebilecek başka beyinler sayısızdır.
Fakat en önemlisi, Türkiye’de mevcut "ultra merkeziyetçi - hiper ünitarist" uygulama artık "tabu"yla donatılamaz. Tartışılması dahi yasaklanamaz.
Federalizm, adem-i merkeziyetçilik, elástikiyetçilik vs., tarihte Mostesquieu’den felsefede Kant’a ve sol siyasette Proudhon’dan sağ politikada Maurras’a, çok farklı şahsiyetler tarafından sahiplenildiğine göre de, bunun öcüsü ve dokunulmazlığı zaten olamaz.
Tam tersine, böylesine bir dokunulmazlığın evrensel demokrasi ilkelerine yüz seksen derece zıt düşmesi bir yana, yukarıdaki durum aslında "devekuşu siyaseti"ne tekabül ediyor.
Çünkü, ayağımızın altındaki zemin kayıyor ki, bunu görmemek için kör olmak gerekir.
* * *
OYSA, bırakın farklı zemin arayarak daha sağlam bir satıhta adım atmak iradesini, statüko ideolojisi bu çok nesnel "k-a-y-ı-ş" olgusunu saptayanların ağzına dahi biber sürüyor.
Eski hamam eski tas, duraganlık ve değişmezlik dogmalarına sarılıyor.
Soluklanıp bilanço çıkartmak ve yeni arayışa girmek yerine "ileriye kaçış"ı seçiyor.
Zaten de, o idari tarzları "model" aldığımdan değil, sırf bizdeki "ulus devlet, eşittir merkeziyetçi ünitarizm" tabusunun nasıl bir safsata olduğunu ortaya koymak içindir ki, insanlığın "káhir ekseriyet" olarak yaşadığı federal ve konfederal ülkeleri kasten sıraladım.
* * *
FAKAT tabii, "biz, bize benzeriz" mantıksızlığındaki inádı sürdürür ve üstelik o "ulus devlet"in esas terecilerine bile tere satmaya kalkışırsanız, söyleyecek tek şey kalır:
Allah sonumuzu hayır eylesin ve gerçek dank ettiğinde de vakit artık çok geç olmasın.