Susun!

‘İÇİNİZDE az da olsa basın mensubu varmış. Dışarı çıkartmıyorum ama en ufak haber yapmaya, konuşulanları dışarı sızdırmaya kalkmayın. Başınızı belaya sokmayın’

İşte öğrendik ki, MGK Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınc 15 Nisan tarihli Brüksel toplantısında ‘‘girizgah’’a bu sözlerle başlamış.

Ve malum, Belçika'daki Türk dernek temsilcileriyle gerçekleştiren o toplantıda, generali pek hiddetlendiren bayağı bayağı bir ‘‘vukuat’’ meydana gelmiş.

Bunun ‘‘koku’’su ancak bir hafta sonra ve Perşembe günkü ‘‘Hürriyet’’te Ertuğrul Özkök'ün yazısı ve Ali Gülen'in haberiyle ortaya çıktı.

Eh anlaşıldı, demek Brüksel'deki gazeteciler MGK Sekreteri'nin ‘‘başınızı belaya sokmayın’’ komutu karşısında ‘‘hazırola’’ geçip, olay hakkında yazmamışlar.

* * *

İLKİN, yaklaşık iki yüz kişinin katıldığı bir oturumda konuşulmuş olanlar eninde sonunda mutlaka ‘‘dışarı sızar’’. Emir - komuta zincirinde dillere kilit vurulamaz.

Sonra, velev ki şu veya bu nedenle basına ‘‘sızması’’ istenmiyor, bunun adabı vardır.

Evrensel deyimle gazetecilere ‘‘off the record’’, yani ‘‘yazılmaması kaydıyla’’ denilir.

Her halükarda, ‘‘başınızı belaya sokmayın’’ türü bir tehdit asla dile getirilemez.

* * *

SONRA, eğer yukarıdaki toplantıda ben hazır bulunsaydım, general Kılınc'ın itaat komutuna rağmen oradaki ‘‘vukuat’’ı son satırına dek aktarırdım.

Aksi takdirde, gazeteci olamazdım.

Aksi takdirde, basın özgürlüğünün tırpanlanmasına suç ortaklığı etmiş olurdum

Aksi takdirde, kendimi, meslek etiğinin ırzına geçmiş sayardım.

Çünkü, hiçbir statü, hiçbir üniforma ve hiçbir apolet, MGK Genel Sekreteri'nin yumruğunu masaya vurarak karşısındaki insanlara ‘‘susun yobazlar, bağnazlar. Aymazlar susun’’ diye ‘‘haşlamak’’ (!) hak ve selahiyetini vermez.

Ve böyle bir durumda da, bütün kalbimle kutladığım ve Kılınc'a hitaben açıkça, ‘‘beyefendi burayı kışla, bizi erat mı zannettiniz? Ne demek sus, ne demek yobazlar? Ben liseyi Türkiye'de, üniversiteyi de Belçika'da bitirmiş; Brüksel İslam Komisyonu'nda görevli ve 18 Mayıs Belçika seçimlerinde milletvekili adayı olan birisi sıfatıyla bu konuşmaları size yakıştıramıyor ve kınıyorum’’ diyen şahsın medeni cesaretini göstermek gerekir.

Evet evet, ne Brüksel'deki Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçiliği'nin toplantı salonu kışladır; ne de MGK Genel Sekreteri'nin karşısındaki ‘‘gurbetçi’’ler erattır !

Hiçbir ‘‘başınızı belaya sokmayın’’ tehdidi de yukarıdaki haberin ‘‘sızmasını’’ engelleyemez.

* * *

ARTIK kendimize cidden soralım, ne tür bir demokrasi istiyoruz?

Mukadderatımızı, ebediyen, hiçbir sivil ülkede olamayacak olan MGK'nın sanki Türkiye yetmiyormuş gibi şimdi de ‘‘gurbetçi’’leri kendi kışla anlayışına göre manga sırasına dizeceği ve onları ‘‘susun’’ diye paylayacağı bir rejim paradigmasına mı bağlayacağız?

Hayati ‘‘tezkere’’ konusu gündeme geldiğinde susan ve her nasılda kararı ‘‘sivillere bırakan’’ (!) bu MGK'nın, hemen sonra bizzat kendi Genel Sekreteri'nin ağzından ve üç bin kilometre ötedeki Brüksel'in Scharbeek semtinde Türk kadınlarının pantolon üzerine etek giymesi hakkında konuşmasını ve fikir beyan etmesini nasıl açıklayacağız?

AB başkenti sıfatını taşıyan bir şehirde ve o kurumun merkezine sekiz yüz metre mesafesi bulunan bir TC büyükelçiliğinde, gazetecilere ‘‘başınızı belaya sokmayın’’, oraki yurttaşlara da‘‘aymazlar susun’’ diyen bir general ideolojisiyle mi AB'ye üye olacağız?

Bütün bunlar hakkında düşünmeyi erteleyerek mi demokrasiye ulaşacağız?

Susun!
Yazarın Tüm Yazıları