SURİYE kuklası Lübnan hükümeti önceki gün düştü. Sokak düşürdü!
Ancak arkası kumpas koktuğu için ‘tepetaklak’ gibi bir deyim kullanmayacağım.
Zira, yine Şam’ın has adamı Cumhurbaşkanı Emil Lahud,eski başbakan Hariri’nin katlinden sonra ‘Beyrut İntifadası’na dönüşen halk muhalefetini, hükümet lideri Ömer Kerami’yi feda ederek yatıştırmayı hesaplıyor. Düdüklü tenceredeki emniyet sübabını açtı.
Ama yine de, işgalci Suriye açısından Lübnan’da ‘sonun başlangıcı’ sürecine girildi. Bunu kaydedin ve öngörüm yakın - orta vadede fos çıkarsa yüzüme vurursunuz!
* * *
‘YÜZ’ dedim de aklıma geldi, hani utanmazlığı ‘yüz surat mahkeme duvarı’ deyimiyle tanımlarız ya, işte bizim bazı ‘barışperest’ler de bu ifadeye bile rahmet okutuyor.
Efendim, Nuray Mert‘Radikal’ gazetesinde aleni reklamını yaptığından cumartesi günü de ona atfen yazmıştım, kendilerini ‘Doğu Konferansı’ ve ‘Barış ve Adalet Koalisyonu’ diye vaftiz etmiş bir otobüs dolusu hazret şu sıra ‘ABD işgali ihtimaline karşı’ (!) Suriye’yle ‘dayanışma’ göstermek için Şam’da bulunuyorlar.
Daha doğrusu, Halep’ten aşağı çölde lastik falan patlamadıysa öyle olması gerekir.
Demek, ‘işgalciler defolsun’ diyen on binlerin hükümet düşürdüğü saatlerde bizim ‘adaletçiler’imiz de tam ters yönde, o işgalci Baas rejimini zımnen desteklemeye gidiyordu.
Ben de aynı yazımda işte bu ahlaki suçun ve maskaralığın ipliğini pazara çıkartmıştım.
* * *
VAY sen misin gerçeği söyleyen, bozacının şahidi şıracı olur misali, ‘Yeni Şafak’ gazetesindeki Suriye uyruklu yazar Hüsnü Mahalli hemen Mert’in avukatlığını üstlendi ve eleştirime veryansın edip, ‘Esad’a şans tanınmalı’ anlamında bin bir dereden su getirdi.
Mert ise dün krokodil deriden çizmeyi bile haydi haydi aşıp, ‘bilgi kırıntısı’ sahibi bendenizi ‘izansız’, ‘vicdansız’ ve ‘sulu’ sıfatlarıyla suçladı.
Siz ‘dev’ bilginizle öyle buyurduysanız mutlaka öyleyimdir ve o halde, ‘sululuğu’mu şu tuzu kuru ‘barışperestlere’ biraz daha ıslatarak sürdüreceğim.
* * *
CEHALETTE ve körlükte sınır yok, Batı’yı hakkıyla bilmedikleri gibi boyunlarına yafta diye astıkları ‘Doğu’yu hiç ama hiç bilmeyen bizim avanaklar hariç, Saddam’ı yıkan savaş ertesinde Ortadoğu dinamiklerinin değiştiğini biraz ufku olan herkes görüyor.
Bölgenin esas yerlisi olan Arap elitler ise tabii ki herkesten iyi görüyor.
Irak oylamasındaki katılım; Filistin’deki izafi ilerleme; Lübnan’daki anti - Suriye seferberlik veya Mübarek’in Mısır’daki ‘özgür seçim’ açıklaması asla tesadüfi değildir!
Göreceleştirmek kaydıyla Arabi alem şu sıra, 1989’de ‘Duvar’ı yıkan ve on beş yılda da Sırbistan, Gürcistan ve Ukrayna’ya değen ‘devrim’lerin karmasına doğru meyil çiziyor.
Eski komünist ülkelerle ciddi benzerlikleri olan bölgenin totaliter ve otoriter devletleri, káh Lübnan’daki gibi ‘emniyet sübabı’nın tabanda atmasıyla; káh da Mısır’daki gibi ‘rota’ nın tavanda tayiniyle, Irak Savaşı’nın dinamiklerinde metazori demokratik arayışlara giriyor
Aynı şekilde, son demlerindeki sabık Doğu Bloku devletlerinin biraz ferahlamak için, kendi bünyelerinde hasım gizli servisler vasıtasıyla iç muhalifleri ve yabancı ziyaretçilerini manipüle etmesindeki gibi, ‘liberal’inden ‘azılı’sına farklı yelpazeye yayılan Suriye ‘muhaberat’ örgütlerinden birisi de bizim ‘barışperestler’i tongaya bastırıyor.
Şam ‘dayanışma’sına giderek bir yandan rejimin aklanmasına hizmet etsinler; diğer yandan da, danışıklı dönüşüklü senaryo çerçevesinde ‘sivil’ temas kurduklarını sansınlar!
Sanın bakalım da, ‘bilgi kırıntıları’yla (!) ‘sululuk’ yapan bu satırlar yazarı Suriye halkı demokrasi ve özgürlüğe kavuştuğunda, siz tuzu kuruları tekrar ‘ıs-la-ta-cak’.