SİZ bu sütunu okurken İtalya’daki seçim sonuçlarını biliyor olacaksınız.
Oysa, yazıyı yazdığım şu saatlerde sandıklar henüz kapanmadığı için, ben bilmiyorum.
O halde, burada tahlil yapmayacağım ve sadece bir dilek ifade edeceğim.
Umarım ki, "zafer"i kazanan taraf şimdiki lider Silvio Berlusconi’nin etrafındaki sağ "Forza Italia" koalisyonu değil de, Romana Prodi’nin önderlik ettiği "sol cephe" olmuştur.
Hafiften bir Şark kaderciliğiyle "inşallah" deyip, ilk noktayı koyayım.
* * *
PEKİ, yukarıdaki "sağ" ve "sol" kavramlarını zaten sonsuz göreceleştiren ve ihtiyatla karşılayan bu satırlar yazarı, neden böyle bir temennide bulunuyor? Eski damarı mı depreşti?
Üstelik, "Şövalye" lákaplı o Berlusconi’nin AB konusunda Ankara’ya destek verdiği; háttá "dostluğu" (!) Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın kerimesinin düğününe katılacak ölçüye vardırdığı düşünülürse, böyle bir dilek "milli çıkarlar"la (!) çelişmiyor mu?
Hayır!
* * *
HAYIR, çünkü dün Ferai Tınç’ın açıkladığı gibi, ne şimdiki Roma liderini gerçek bir "Türkiye hayránı" sanmak; ne de, geçmişte Özal’ın danışmanlığını yapmış olan sabık Brüksel Komisyonu Başkanı’na bariz bir "Türkiye karşıtı" yaftası yapıştırmak gerekiyor.
Tıpkı sağ ve sol tanımları gibi, buradaki "pro" ve "anti" sıfatları da çok izafidir.
Yani, Ali veya Veli kazanmış, İtalya’nın Ankara siyasetinde ciddi viraj dönülmeyecek.
Zaten láf aramızda, bu konu Çizme Yarımada’da dış kapının mandalı önem arzediyor.
* * *
ÖTE yandan, o genel "sol" etikete rağmen, bu defa "Profesör" lákabıyla anılan Romano Prodi’yi geleneksel anlamda "sosyal demokrat" saymak dahi bayağı yanlış olur.
Prodi,Anglo-Sakson ekseni benimsemiş bir Latin "sosyal liberalizm"ini simgeliyor.
Unutmayalım ki, aynı şahsiyet AB Komisyonu’nu yönetirken söz konusu yeni tür "sosyal liberalizm"e son derece yakın durmuştu. Bundan dolayı da okların hedefi oldu.
Üstelik, seçim kampanyası "sarhoş" ve "salak" türü suçlamalarla çok aşağıdan uçsabile, "Profesör" bu kampanya sırasında sürekli olarak İtalya’nın "serbestileşmesi" istedi.
Yani, belirli ekonomik sektörlerdeki devlet ağırlığının asgariye inmesi temasını işledi.
O İtalyan ekonomisi ki, dört yıllık Silvio Berlusconi döneminde tepetaklak gitti.
* * *
EVET, işsizlik oranından GSMH hacmine istatistikler ortada, doksanlar nihayetiyle başlamış olan iktisadi "İtalyan ricádı" "Şövalye"niniktidarıyla gerçek bir bozguna dönüştü.
Gelirler artmadı, çelişkiler zıtlaştı ve coğrafi Kuzey - Güney uçurumu derinleşti.
Bunun tek istisnasını ise, başta bizzat "politikacı - işadamı" (!) Silvio Berlusconi’nin kendi familya şirketleri olmak üzere, Yarımada’da giderek oligarşik bir yapı edinen ve kökeni eski sanayi devrimine uzanmayan bir "katakulli burjuvazisi"nin yükselişi oluşturdu.
Zaten bizzat Berlusconi’nin "yenilik"i de, geleneseksel "ricál"e "isyan edermiş" (!) gözükmesinde ve kendi mülkiyetindeki medya aracılığıyla sahte imajlar üretmesinde odaklaştı.
Küçük burjuvaziyipopülizmle okşadı. Beyinlere de huniyle "televole kültürü" akıttı.
Nitekim, kararsızları etkileyebilmek için kampanyasının son anında ikinci hánelere emlák vergisini kaldıracağını "vaat etmesi"yle, bu ucuz popülizm artık tam göz çıkarttı.
* * *
TAMAM da, alt tarafı benim gözümü çıkartıyor. Ne kıymet-i harbiye ifade eder ki?
Acaba, "Şövalye"nin "televole kültürü"yle sahte efsanelere boğduğu İtalyanların da gözünü çıkartmış olacak mı? Postmodern serfler postmodern derebeyini alaşağı edecek mi?
Ben öyle olmuş olmasını diliyorum ve şiz şu an, bunun cevabını biliyorsunuz.