Sondaj, inat ve gerçek

BREH breh breh, yüzde yetmiş yedi!

Meclis oylamasından önce "Hürriyet" internet sitesinde yapılan sondaja göre, Lübnan’a Türk askeri gönderilmesine "hayır" diyenlerin oranı işte böylesine bir zirveye ulaşmış.

Gerçekten de çok büyük bir rakam oluşturuyor ve üzerinde kafa yormak gerekiyor.

***

AMA tabii en önce, yukarıdaki orana bir o kadar da iskonto payı koymak zorundayız.

Çünkü, yaşadığımız "postmodern zamanlar"ın "sanal álem"indeki sondajlar, anketler, taramalar, bilimsel sosyolojide "nesnel veri" denilen parametrelerle uyuşmuyor.

Başka bir deyişle, militan, partizan, taraftar kitlelerin "tıklama seferberliği" (!) sayesinde, ekranda ortaya çıkmış olan sonuçlar illá genel toplumsal yelpazeyi yansıtmıyor.

Nitekim, bendenizin posta kutum da her Allah’ın günü, "şu siteye gidip böyle ’oy’ (!) ver"; "o hatta bağlanıp şöyle ’fikir’ (!) beyan et" propagandası yapan ve esas olarak hep aynı metni "forwardlayan" yüzlerce elektronik mektupla dolup taşıyor.

Dolayısıyla, bu tür "internet soruşturmaları"na büyük ihtiyatla yaklaşmak gerekiyor.

Onların "doğru"ya projektör tuttuğuna dair bir inanç, bizleri kesin yanılgıya sürükler.

***

NE var ki, ben burada binbir dereden su getirecek de değilim. Bahane aramıyorum.

Yani, "aslında çoğunluk asker gönderilmesini onaylıyor ama, falanca ’ulusalcılar’ın, filanca ’dinciler’in, fişmekan ’pasifistler’in ’Hürriyet’ sitesini ’hayır’ bombardımanına tutmuş olmasından dolayı ortaya böyle bir sonuç çıktı" diye mazeret uydurmuyorum.

Hoşuma gitsin veya gitmesin, gerçekler inatçıdır! Onları kabullenmekle yükümlüyüm.

Tamam, "tıklama seferberliği" yürütülmeseydi oran belki yüzde yetmiş yedinin çok daha altında olacaktı ama yine de şu bir vakıa ki, ülke kamuoyu BM katkısına sıcak bakmıyor.

Oysa, ben sıcak bakıyorum! Paydası yüksek veya alçak, çoğunlukla çelişiyorum.

Ancak, kitlelerde hüküm süren "inatçı gerçeği" nesnel biçimde saptamak bir şeydir; o kitlerin anlamak istemediği diğer "inatçı gerçeği" ısrarla savunmak bambaşka bir şeydir.

Çoğunluğun yanılmayacağına dair bir kural yoktur, olmamıştır ve de olmayacaktır!

***

ZATEN, teşbihte hata olmaz, farklı boyutlara rağmen yine de, hanidir ve hanidir Türkiye kamuoyunda esen rüzgárlar bana, 20. yüzyılın ilk yarısındaki ABD’yi hatırlatıyor.

O ABD ki, Latin Amerika’yı "kollayan" (!) "Monroe doktrini" hariç, "izolasyonizm", yani "tecritçilik" denilen dış politikayı yıllar ve yıllar boyu eksen belledi.

Kendi korungan kalesinin bencilliğinde "dünya işleri"ne bulaşmayı reddetti.

Nitekim, 1. Harp sonlarına doğru Woodrow Wilson; 2. Savaş ortalarında da Franklin Roosevelt, Birleşik Devletleri müttefik safa yönlendirebilmek için akla karayı seçtiler.

Sondajlar orada da yüzde yetmiş yedi; hátta seksen yedi oranla; "Fransa’ya ’coni’ göndermeyelim" veya "İngiltere’ye torpido hibe etmeyelim" sonucuyla noktalanıyordu.

İş bu yüzden de her iki başkan, Kongre’sine, medyasına, lobisine; dolayısıyla ezici çoğunluğu "tecritçi" olan "Amerikan efkár-ı umumisi"ne karşı, cereyana göğüs gerdiler.

Káh bodoslamadan akıntıya kürek çektiler; káh da siyasi mekanizmanın açıklarından yararlanarak, Yeni Dünya’yı milim milim ve siga siga Yaşlı Kıta gailelerine "bulaştırdılar".

Kötü mü ettiler?

***

SORU abestir ve de eğer Prusya militarizmi; Alman nazizmi, Japon faşizmi, hatta Rus komünizmi sulta kuramadıysa, bu, ABD’nin gönderdiği "coni" sayesinde mümkün olabildi.

Sondaj çoğunlukları onaylamasa da, zaman, azınlığın "inatçı gerçekleri"ni ispatladı.

Çoğunluklar gerçeği reddetmekte inatçı olabilir, ama gerçekler onlardan da inatçıdır!
Yazarın Tüm Yazıları