Fesüphanallah! Ne álákası var? Bunu hangi sivri akıllı icat etmişmiş?
Zaten "láf söyledi bal kabağı, onu dinledi asma yaprağı" diye de tam buna denir.
Böyle bir herze yumurtlayabilmek için ise yaladığı iki satır mürekkebi hazmedemeden "statüko zaptiyeliği"ne soyunan o yarı cahillerin v-a-s-a-t kategorisine dahil olmak gerekir.
Ve heyhat, hálá hükümranlık peşinde koşan eski tür cumhuriyet ideolojinin ve ona yamanmak istenen "sol" kavramının tragedyası da işte bu cahil vasatlığında hayat buluyor.
* * *
BURADA uzun uzun, Fransız türü laiklik; onun daha azılı varyantını oluşturan laikçilik; veya Anglo-Sakson kökenli sekülarizm arasındaki hayati farklara değinmeyeceğim.
Çünkü, hadi verdim gitti, söz konusu laikçi dayatmayı dahi "temel" almaya razıyım.
Eee, sonra? Quo vadis? Değişen bir şey mi olacak?
* * *
HAYIR olmayacak, zira bu cins bir ultra laikçilik dahi "solculuk"la özdeşleşmez.
Ne yaşanmış tarihi süreçte, ne de yazılmış "kitapta" böyle bir şey mevcuttur.
Tabii kitapderken, hiç ilgisi olmadığı halde bizim "vasatlar"ın "Cumhuriyet ideolojisi"yle eklemleştirmeye kalkıştığı bir Karl Marx tarafından kelám buyrulan o "din kitlelerin afyonudur" hezeyánını ve bunun sonraki uzantılarını hariç tutuyorum.
Ve bu takdirde, ne olup olmadığını geçen hafta enine boyuna açıkladığım evrensel "sol" ve "sağ" kavramlarının her ikisi de sonsuz l-a-i-k karakter arzedebilirler. Tekel yoktur.
Başka bir deyişle, "sol"un laisizmle bütünleştiği koca bir martavaldır.
Háttá tam tersine, bizzát "din ideolojisi"nin "sol"u oluşturduğu sayısız örnek vardır.
Sıralayayım mı?
* * *
İLKİN, yukarıdakianavatanFransa’da, kralcı rejime geri dönüş talebi dahil, Maurice Barres -Charles Maurras ikilisinin bütün "aşırı sağ"ıtoparlayan ve geleneği hálá devam eden "Action Française" hareketi aynı zamanda da "sapına kadar" laik karakter taşıyordu.
Nitekim, bunun klasik cumhuriyetçiliğe dönüşmüş olan ılımlı şekli şu an iktidardadır.
Öte yandan, daha 19. yüzyıl başından itibaren bütün Avrupa’daki liberal "sağ"ın "papaz yamyamı" denilecek ölçüde kilise, háttá din karşıtı olduğu da diğer bir vakıadır.
İktisadi ve siyasi "sağ"ın dini teokrasiyi savunduğu tezi de koca bir yalandır.
Kaldı ki, bırakın laikliği falan, bunun çok ötesinde dobra dobra ateist, háttá paganist olan İtalyan faşizmi ve Alman nazizmi ne zamandan beri "sol" (!) addediliyor?
Demek bizim yarı cahil vasatlara göre, Mussolini Vatikan’la kanlı bıçaklı olduğu; Hitler Katolik ve Protestanların canına okuduğu; Rosenberg de gamalı haç ideolojisini İsevi düşmanlığı temelinde teorileştirdiği için, onları hepten "solcu" haneye yazmamız gerekecek.
Ama buna karşılık, kilise ekseninde üretildi diye "kurtuluş teolojisi"ni ve piskopostur diye de, onu Latin Amerika’da uygulayan Don Helder Camara’yı "sağcı" ilán edeceğiz!
* * *
DİĞER taraftan, yukarıdaki durum aslında Müslüman alem için de geçerlidir.
Nitekim, başta cumhuriyetimizin evrensel "sol"a girmemesi bir yana, Mısır hıdivleri ve İran şahları da laik, en azından seküler kimlik yansıttılar. Ama "sağ" kategoride anıldılar.
Solculuğu "laiklik" sanan bizim vasatlar hariç, birinciler "dini" ve ikinciler "lá-dini"dir diye kimse, o İran Humeyni’sinin Pehlevi’den; o Mısır el Banna’sının Kral Faruk’tan; veya Fas Abdülkerim’inin Sultan Mulay’dan daha "sağcı" olduğu hükmüne varmadı.
Çünkü laiklik yalnız ve yalnız demokratlıktır, "sağ" ve "sol" zapturapta gelmez!
Rabb’ım Türkiye "sol"unu "solculuk laikliktir" cehaletinden kurtarsın ve de amin!