"LAİK kesim"! Veya bunun karşısında, "İslami kesim"!
Tamamen abur cubur biçimde kullandığımız yukarıdaki iki deyim de aslında öylesine kof, öylesine boş ve öylesine soyut ki, öz itibariyle hiçbir anlam ifade etmiyorlar.
Ve, bazen parantez içinde ünlem işareti eklemeyi unutarak aynı vahim yanlışa ben de düştüğüm için, yazılarımı tekrar okuduktan sonra utancımdan yerin dibine geçtiğim oluyor.
Çünkü, siyaset terminolojisine dönüşen her genelleştirme zaten "hata payı" içerir.
Üstelik, o genelleştirici tanıma bir de inanç ve iman sıfatlarını eklerseniz ok yaydan tam çıkar ki, radikal farklılıkları yahut milimetrik nüansları tamamen yok saymış olursunuz.
* * *
NİTEKİM, Müslüman aidiyetten bir agnostik olan bu satırlar yazarı kesinkes laik kategoriye girdiğine göre, örneğin Yekta Güngör Özden türü "laik kesim"de mi yer alıyor ?
"Öteki taraf"ta ise mütedeyyin insanlardan, Fethullah Gülen Hocaefendi camiasına uzanan ve ancak "dini hassasiyetli" diyebileceğimiz geniş kitleyi aynı kefeye mi koyacağız ?
Bu çok yoğun yelpazeyi, farz-ı mahal, "Yeni Şafak" Gazetesi’nin provokatör yazarı İbrahim Karagül türevi bir "İslamı kesim"le(!) ortak bünyede mi değerlendireceğiz?
Tabii ki hayır! Böyle bir genelleştirme bizi en önce fos tahlillere götürür
Ardında da, o "öteki taraf" (!) kutuplaşmasına sürükler. Aymazlığa çanak tutar.
Ama, yukarıdaki fasileyi "softa ulusalcılar" diye tanımlarsak yanlışa düşmüş olmayız.
* * *
YANLIŞA düşmeyiz, çünkü her iki kelime de somut ve yönlendirici ifadeler taşıyor.
Önce, "softa" sözcüğünün kolektif hafızamızdaki geri plan çağrışımları, o "softa"yla "mütedeyyin" arasına kalın ve ayrıştırıcı bir çizgi çekmiş oluyor. Dindarı kastetmiyoruz.
Ama kelimenin dinimahiyeti de laikten farklı bir şeyin devreye girdiğini vurguluyor.
"Ulusalcı" sıfatı ise, malûm, komplo teorisyenliğinden şoven dışlamacılığa ve "öteki" ödlekliğinden Batı düşmanlığına uzanan postmodern bir hezeyan ideolojisini isimlendiriyor.
Dolayısıyla, "softa ulusalcılık" dediğimizde soyut bir "İslami kesim"in(!) bütününü değil, bir o kadar soyut "laik kesim"de (!) de ortakları bulunan ve háttá, kullandığı lûgat dahil "feyz"ini (!) onlardan alan bir "nefret çizgisi"ni ve "kompleks trendi"ni saptamış oluyoruz.
* * *
SALDIRGANLIĞI bu satırlar yazarına "satılmış kalem" (!) demek cüretine vardıran "Yeni Şafak" yazarını kasten "stereotip örnek" olarak aldım. Çünkü, aynı gazeteye mensup arkadaşlarım vasıtasıyla biliyorum ki, kendisi o "softa ulusalcı" kesimde çok okunuyor.
Tıpkı, "laikçi ulusalcı" saldırganların da çok okunması ve büyük prim yapması gibi!
Doğaldır, zira Bolşevik lisanda "ajitasyon çekmek" denilen "kahrolsun yaşasın" uslûbu aynı; paranoyak bir "internet kültürü"nden (!) beslenen ve Refik Hariri’yi ABD’nin öldürdüğünden Amerika’yı Müslüman Çinli Zheng’in keşfettiğine dairBatı düşmanı "ifşaat" (!) ve komplo teorileri aynı!
Eh, Türkiye gibi şizoid travmalı bir toplumda, laik ve dindar, buna "müşteri" çoktur.
Zaten "sokaktaki adam" da, "efendi, göster Hariri’nin katline dair delilini"; veya, "Zheng’in haritası 1492’den sonra çizildi" diyemeyeceğinden, "Batı Müslüman soykırımına hazırlanıyor" (!) provokatörlüğü dahil, mavalları yutar ve tuzaklara düşer.
* * *
ŞİMDİ, vahim genellemeleri ve "öteki taraf" (!) kutuplaşmalarını engellemek için, "İslami kesim"deki birilerinin de bu "softa ulusalcılığa" artık bir şeyler demesi gerekiyor.
"Laik kesim"deki birileri, "laikçi ulusalcılığa" bunu demesini bildiler ve biliyorlar.