HANGİ akl-ı selim sahibi insan Mehmet Güneş'in önerisine katılmaz?
ANAP Urfa milletvekili, ‘‘her gün bir ilde kurtulma günü düzenliyoruz. Yunanlıları denize döküyor; Fransızlara İngilizlere lanet okuyoruz. Kimse düşman olmak istemediğinden de çöpçülere Fransız, İngiliz, Yunan kıyafeti giydiriyorlar. Ellerinde kılıç ve tüfeklerle yerde yatan askerlerini dürtüklüyorlar. Dürtüklenen adam da kıkır kıkır gülüyor’’ diye ‘‘kurtuluş günleri’’ (!) komedyasını tasvir ettikten sonra şunu ekliyordu:
‘‘Tarihi artık tarih kitaplarına bırakmalı. Dünyayla bütünleşmekten ve barış içinde bir arada yaşamaktan söz ederken, böyle çirkin görüntülere artık son verelim’’.
* * *
HAYIR, kendimizi bulunmaz Hint kumaşı sanmayalım, yakın tarihte önce yurdu ve şehirleri başkasının işgaline uğramış, sonra da onları tekrardan kurtarmış tek ülke biz değiliz!
Hemen bütün Avrupa devletleri aynı şeyleri yaşadılar ve aynı vartaları atlattılar.
Hadi 1. Harbi es geçelim. Zira Prusya militarizmi pes edip 11 Kasım 1918'de teslim bayrağını çektiğinde, 2. Wilhelm orduları hala Fransa ve Belçika topraklarında bulunuyordu.
Dolayısıyla, Sedan'ın, Charleville'nin, Brüksel'in, fiili bir ‘‘kurtuluş günü’’ olamaz.
Fakat, ya 2. Savaş? Hitlerci Naziler bütün bir Yaşlı Kıta'yı fethetmedi mi?
Dört yıl sonra müttefikler yavaş yavaş ilerlediğinde, her kent, her kasaba, her köy tıpkı bizdeki gibi ve hatta belki daha fazla kan dökülerek ve daha fazla hasar verilerek geri alındı.
Ve şimdi şunu hayal etmeye çalışın: Örneğin Fransızlar Lille'nin ‘‘kurtuluş günü’’ diyeher yıl belleri piştovlu ve başları bereli partizanları sembolik olarak şehre sokmaktadır.
Soytarılık bu ya, onlar da hem elleri havadaki Nazi askerlerini dürtüklemekte; hem de o Nazilerle ilişkiye girdikleri için, kafası kazınmış kadınları ‘‘Hans'ın orospusu’’ diye teşhir etmektedir. Belediye bu son figüranları ancak, yollulara vesika şantajı yaparak bulabilmiştir.
Avazı çıktığı kadar açık hoparlörlerden de, ‘‘İnin, dağın ve bayırın gecesinden / Gebertin, hınç alın Alamanın kellesinden’’ diye ‘‘Partizanlar Marşı’’ yükselmektedir.
Veya ‘‘Kızıl Haydut’’ şarkısını söyleyen Padova ahalisi yine böyle bir ‘‘kurtuluş günü’’nde,meydana kurulmuş darağaçlarında ‘‘faşist işbirlikçi’’ sallandırmaktadır.
* * *
BUNLAR olmaz ve olamaz, çünkü geçmiş hatıraları kollektif hafızada taze tutmak için daima düşmanlık ve intikamcılık şırıngalayan bir yaklaşımla gelecek inşa edilemez!
Zaten bunun içindir ki, bombaların taş üstünde taş bırakmadığı bir Köln şehri eski belediye başkanı büyük Adenauer ve işgalde inim inim inlemiş bir ‘‘derin Fransa’’ lideri büyük de Gaulle, daha enkazın dumanı tüterken ve cerahatin irini akarken, Yeni Avrupa'yı kurabilmek için eski defteri kapatmak ve ‘‘kurtuluş günlerini’’ unutmak kararı aldılar.
Her ülkenin milli bayramı bir; ‘‘savaşa hayır’’ diye anılan 1918 Mütarekesi iki, bunlar hariç hiçbir şehir, kasaba ve köyde kıkır kıkır gülen figüran askerlere süngü batırılmaz.
Tersine, o şehirler, o kasabalar, o köyler, fi tarihinde ahalisiyle boğaz boğaza savaştıkları karşı taraf şehirlerine, kasabalarına ve köylerine ‘‘kardeş’’ payesi verirler.
Bir de, sembolik olarak sitenin anahtarlarını, yani namuslarını onlara emanet ederler.
Şehirler ancak böyle kurtulurlarlar ve de başka ‘‘kurtuluş günü’’ yoktur!
* * *
VE soruyorum, AB adayı bir ülkenin şehirleri her yıl o AB halklarına karşı düşmanlık sahneleri canlandırarak ‘‘kurtuluyorsa’’ (!), bu şehirler geçmişten kurtulmuş sayılabilir mi?
Dış ticaretten turizme Avrupa'yla içiçe bir Türkiye'de hala, söz konusu Avrupa'ya intikam güden‘‘kurtuluş törenleri’’ (!) düzenlenmesi akla ve mantığa sığabilir mi?
Hayır, bunun süngülenen ‘‘düşman askerleri’’ gibi kıkırdanarak gülünecek yanı yok.
Bizim şehirlerimizin gerçek kurtuluşu, o şehirler insanlarımızın ‘‘öteki’’ nefretinden; yani aslında, bilinçaltındaki ‘‘öteki’’ korkusundan k-u-r-t-u-l-m-a-s-ı-n-d-a-n geçiyor.