DÜNKÜ yazımda "Papa’ya Hayır" diye yaygara kopartanlar için "kına yaksınlar" demiştim ya, aslında ne kadar da müsamahalı, ne kadar da kibar bir dil kullanmışım.
Almış olduğum iyi aile terbiyesinden ötürü tabii şimdi de fazlasını söyleyemeyeceğim.
Fakat eminim, siz neyi kastetmek istediğimi mutlaka anlamışsınızdır.
Zira, tepe tepe kullansın, Saadet Partisi’nin bezirgán işgüzárlığıyla Çağlayan Meydanı’nda feryád-ı figán eden o fanatik ve o gerçekten "mür-te-ci" kitle işte muradına erdi.
Ülkemizi, ulusumuzu ve dinimizi "öcüleştirmek" girişiminde gayet de başarıya ulaştı.
* * *
ŞÖYLE ki, televizyon ve radyoları zaten geçtim, sadece ve sadece benim dün sabah okuduğum Batı gazetelerinde; üstelik tümünün ilk sayfalarında, aynen şu manşetler vardı:
Fransız "Le Monde": Türbanlarını "Papa Gelmesin" bantıyla çevrelemiş hatunların yer aldığı kocca bir fotoğraf kullanılmış ki, resmin kadrajına girmiş sayısız Türk bayrağından dolayı ceride tamamen kırmızı kontrasa bürünmüş.
Üzerine ise "16. Benediktus Hasım Topraklarda" yazılmış.
Amerikan "Herald Tribune": Ön planda tam teçhizatlı polislerin, geri planda ise Ayasofya minarelerinin gözüktüğü bir o kadar koca fotoğrafın altına, "Papa’nın Seyahatine Allah Kerim" kábilinden bir manşet atılmış.
Yine Fransız "Liberation": Altın bilezikli kolunu kimbilir hangi militan sloganı haykırmak için havaya kaldırmış olan ve aynı "istemezük" bantını bu defa kara çarşafına dolamış bulunan bir kadın fotoğrafı bütün bir ilk sayfayı olduğu gibi kaplıyor.
Manşete de "Papa Türkiye’ye arka kapıdan giriyor" anlamında bir cümle konulmuş.
* * *
SONRA, say Allah say bitmez ve zaten sayarsam da "Hürriyet"in sayfaları yetmez, İtalyan "La Repubblica", İspanyol "El Pais", Fransız "Le Figaro", Alman "Frankfurter Algemeine", Leh "Gazeta Wyborcza", Felemenk "De Telegraaf", İsviçreli "Le Temps" falan, hepsi de dünkü nüshalarına aynı mitingden aynı resimlerle "manşet çekmişti".
Nispeten olumlu tek istisnayı ise Belçika’nın "Le Soir" gazetesi oluşturuyordu.
Aslında bu ülke basını genel olarak son derece tapon bir kimlik sergilemesine rağmen, sanıyorum ki yine yarım sayfa kullandığı fotoğraftaki yine çarşaflı ve yine bantlı genç kızın gerçekten çok güzel ve çok endámlı gözleri yüzü suyu hürmetine, şu başlığı atmıştı:
"Türk İslamı Papa’ya Şans Tanıyor"
* * *
EH,dileyelim ki öyledir ve öyle olur! İnşallah ve de maşallah!
Ama bin eyvah ki, bu istisnai manşet "esas gerçeği" değiştirmiyor. Değiştiremez.
Ve, söz konusu "esas gerçek" de atı alanın çoktan Üsküdar’ı geçmesi; yani Çağlayan Meydanı’ndaki fanatik bezirgánlıkla Türkiye’nin "saadeti bulduğu" (!) anlamına geliyor.
Başka bir deyişle, Papa 16’ncı Benedikt Cenápları cuma akşamı ülkemizden ayrılana dek ayağı altına ipek halı sersek, artık iş işten geçmiştir. Film kopmuştur.
"İmkánsızdır" diye büyük láf etmiyorum ama, bahsettiğim fotoğraf ve manşetlerden sonra, ülkemiz, ulusumuz ve dinimiz ağzıyla kuş tutsa, bundan sonrası çok, çok zordur.
Çünkü, "sıradan Batılı"nın; "sokaktaki adam"ın; "ortalama Hıristiyan"ın o ülkemiz, o ulusumuz ve o dinimiz hakkında edinmiş olduğu imaj artık kolay kolay silinmez.
Kırmızı bayrak kontrasıyla bütünleşen kara çarşaflı hatunun "istemezük" bantı ve onun militan yumruğu daha gazete bayii tezgáhında "kolektif hafıza"ya "Türk" ve "İslam" olarak girmiştir ki, bu imajı beyinlerden kazımak sonsuz zaman alır. Mutlaka da alacaktır.
Çağlayan’daki "saadet zinciri" aslında toplumsal ütopyamızın "saadet"ine etmiştir.
Şimdi bunun o "saadet"inden mi başlamalı, yoksa fitil fitil kınasını mı yaktırtmalı?