Zenginin malı tabii ki her zaman züğürdün çenesini yorduğundan ve yoracağından, size en önce resim piyasasındaki son birkaç rakamı sıralayayım.
"Karındeşen Cak" müstear adıyla da bilinen Amerikalı ressam Jackson Pollock’un "Number 5" adlı tablosu özel bir arttırmada 140 milyon dolara alıcı bulmuş.
İrlandalı sanatçı Francis Bacon’un "Portre Etüdü" ise Londra’nın ünlü Christie’s müzayede salonunda 27.5 milyon dolara satılmış.
Yine aynı Christie’s’de, "pop-art" tarzın yaratıcı Andy Warhol’un Mao serisinden bir figür de, hediyesi 17 milyon 300 bin dolardan yeni sahibine nasip olmuş.
Burada parantez içinde hemen ekleyeyim ki, eminim o Mao Yoldaş şimdi Pekin’deki mumyasında,kendisinin neden daha az meta değer taşıdığına fena halde hayıflanıyordur.
Neyse, rakamların artısına yazılacak vergi rakamlarını ise bilmiyorum.
Ancak gördüğünüz gibi, yukarıdaki resimlerin hepsi "normal" biçimde satılmış.
Yani, zırhlı cam içindeki tablo bin bir güvenlik denetimi altında müzayede salonuna asılıyor; mübaşir "muayyen değeri şudur" diye ilk girizgáhı yapıyor; ardından, salona yerleşmiş hanımlar ve beyler, yahut telefon başında diğer alıcılar námına hareket eden aracılar, her biri yüz bin papel anlamına gelen küçük göz veya parmak hareketleriyle miktarı yükseltiyorlar; nihayetlere doğru da aynı mübaşir "saaat", "saaat", "mavi dönem Picasso’su kelepir fiyatına gidiyor, yok mu bir milyoncuk daha fazla veren" diye son kızıştırmayı yapıp, "saaattım" diye çekici indiriveriyor.
Hadi hayırlısı ve esere son bir defa daha bakın!
KOPYASIYLA YETİNİRİM
Evet son bir defa daha bakın, çünkü röprodüksiyon kopyaları hariç, çok muhtemelen uzun, upuzun bir süre artık göremeyeceksiniz...
Zira yine çok muhtemelen, Rus mafyasına mensup şu yeni Karun gibi zenginlerden birisi tarafından satın alındı.
Elektronik şifreli kasasına kilitleyiverecek ki, yeniden seyredebilecek olana aşk olsun.
Belki belki paskalyada votkayı fazla aşka gelir ve mujik eşine, dostuna, Kaliforniya’dan özel uçakla getirttiği silikonlu metresine "Bakın benim de Van Gogh’um var" diye övünür ama, ne sizin, ne de benim o sıra o daçada bulunabileceğinizi sanmıyorum.
Tablonun bir daha "ayağa düşmesi", daha doğrusu müzayede salonuna düşmesi için "sanat piyasası"nın yükselmesini; yani spekülatif hareketlenmesinin şimdikinin de üstüne çıkmasını beklemek gerekecek.
Ama ne gám!
Tabii ki ne gám, çünkü eğer siz de benim gibi yukarı sanatı "maddi değeri" için değil gerçek "estetik değeri" için seviyorsanız, o iki kuruşluk röprodüksiyonlardan alır ve de evinizin duvarcığına asıverirsiniz.
SANAT PAZARINA BUYURUN
Egon Schiele mi olur, Fikret Muallá mı olur, Otto Dix mi olur keyfinizin bileceği şey, bunların "orijinal" (!) damga taşıyıp taşımaması ressamların izdüşümünü değiştirmiyor.
Yerleşimini ve ışığını iyi ayarlayın yeter, haneniz yakamozlarda pırıldayacaktır.
Fakat illá ve illá "aslisi"nde ısrarlıysanız, o halde zahmet buyurup önce müzelerimizi şöyle adamakıllı ve şöyle alıcı gözüyle bir dolanıverin.
Sanıldığından ve küçümsendiğinden daha fazla şeyle karşılaşacaksınız.
Yetmiyor ve çok "taşralı" mı geliyor, olabilir ve amenná!
Bu takdirde de, bayram turlarıyla yurtdışına gittiğinizde daha az harcıalem mağaza reyonu ve daha az "sinye" butik tezgáhı gezip, ora müzelerinin uzun gişe kuyruklarında beklemek babayitliğini göze alın.
Ve her halükárda da, "orijinal sanat"sa işte orijinal sanat, galerilerdeki kişisel veya toplu sergileri kaçırmayın.
Göz gustosunu yontmak için kimsenin "Christie’s"deki açık artırmada mübaşir efendinin "saaattım" diye çekiç indirmesini beklemeye ihtiyacı yok!
O gözünüzü "aaaalmadım" diye meydan okuyarak da pekálá terbiye edebilirsiniz.
Haa unutuyordum, artık İstanbul’da da gerçekleşiyor, bir de şu "sanat fuarları"nı kaçırmayın.
Hani şu, o sanatın ve sanatçının "mad-di-yat-laş-ma-sı"nı en zirveye çıkartan ve süpermarket reyonundan eski kaşar peyniri alınır gibi resmin, heykelin, háttın, ebrunun tezgáhtan seçildiği "son moda" (!) işletmeler var ya, işte onları kastediyorum.
Ve, "saaattım, anasını satayım", tüylerimi diken diken eden bu yeni "sanat pazarları"nı ben de gelecek pazara bırakıyorum.