Rus aşkı Türk aşkı

HAYIRDIR inşallah, Türkiye’de áni bir "rusofili", yani Rusperverlik peydahlandı.

Daha düne kadar "komünistler Moskova’ya" diye piştov sıkan en aşırı sağcılar; daha düne "kahrolsun sosyal emperyalizm" diye Çin emri uygulayan en "karanlıkçı maocular"; daha düne kadar "ezeli stratejik düşman" diye ders veren en statükocu zaptiyeler şimdi hep bir ağızdan, "Rus geldi aşka, Rusun aşkı başka" şarkısını terennüm ve tegánni eder oldular.

Bir de balalayka çalıp çizme dansı tepinseler, onları "mujik" köylüsü sanacağız.

Ve, tabii hepsi "ulusalcı" cihete mensup olan bu zevat, önce, hálen Kremlin tahtında oturan 1. Vladimir Hazretlerine toz kondurmuyor. Bini bir kapikten methiye düzüyor.

Sonra da, yok "Avrasya seçeneği", yok "alternatif tercih", yok "ortak ruh" diye maval okuyan aynı kutsal ittifak üyeleri, ülkemizi ha bre step coğrafyasına iteklemek istiyor.

Oysa, böyle bir şey asla düşünülemez ve düşünülmesi tahayyül dahi edilemez!

* * *

HAYIR, başta Marx’ın hávárisi olduğu o "Batımerkezci" türden bir Rus alerjim yok.

Hele hele, kásten "Düşman Tuna’yı atladı / Karakolları yokladı" diyen emsálsiz marşımızı mırıldanarak, "tarihi" bir "Moskof husumeti"ni asla körüklemiyorum. Háşá!

Çünkü, ülkeler arasında ne ebedi düşmanlıklar, ne de ebedi dostluklar vardır. Olamaz.

Yalnız "çıkar ilişkileri" hüküm sürer. Bunlar da zamana ve mekána göre değişkendir.

Dolayısıyla, Ankara’yla Moskova arasında tabii ki en iyisini istiyorum. Savunuyorum.

Artı, insani bab’da da "sıradan" bir Rusa "sıradan" Batılıdan daha yakın duruyorum.

Fakat işte hepsi bu kadar ve de koskoca bir nokta!

* * *

NOKTA, çünkü evet doğru, Türkler ve Ruslar gerçekten de tarihi açıdan benzeşirler.

Slav kavim tá ilk Kiev hanlığından beri Altınordu Tatarlarından sonsuz etkilenmiştir.

Zaten bugünkü Rusçada dahi devlet ve resmiyet terminolojisi Türkçe kelimeler içerir.

Ancak, zaten göreceli olan bu "benzerlikler"in ötesi hiç mi hiç matah şeyler değildir.

Hadi, söz konusu kavmin daima Türkler aleyhine yayıldığını unuttuk diyelim ama, madalyonun öteki yüzünde esas olarak, Rusyalar’ın asla sivilleşmediği şamarı patlar.

Zira, "ışıltılı despotlar"ın tepeden inmeci reformlarına rağmen ve tıpkı Osmanlı İmparatorluğu, Çarlık İmparatorluğu da "efendi - kul" ilişkisi üzerinde yükselmiştir.

Háttá daha beteri, bizde mevcut olmayan farklı tür bir toprak mülkiyetinin yarattığı ve yarı köle niteliği taşıyan "serf" köylüler, bütün bir Moskofya sosyolojisini belirlemiştir.

Başka bir deyişle, Rusyalar hiçbir zaman "sivil" anlamda "yurttaş" oluşturamamıştır.

* * *

İŞTE bu temel özelliğinden dolayıdır ki, o Rusyalar tarihi de hep "biz, bize benzeriz" düstûrlu ve eli sopalı "slavofil"lerle; demokrasi ve sivillik yandaşı "oksidantalist" batıcılar arasındaki mücadeleyle özdeşleşmiştir. Heyhat, her zaman da birinciler gálebe çalmıştır.

Nitekim aynı tarihi alıcı gözüyle inceleyenler, Bolşevik darbesi ve sonrasının aslında Batı’dan kopya fakat özünde yine "biz, bize benzerci" bir süreç olduğunu derhal farkederler.

"Efendi - kul" ilişkisi başka isim altında ve kılıf değiştirerek aynen devam etmiştir.

* * *

VE
, kısacık Kerenski ve Yeltsin parantezleri hariç demokrasiye hiç uğramadan hep totalitarizmle otoritarizm arasında gidip gelen Rusya, Putin’le de aynı mecráda devam ediyor.

Petrol ve gaz fiyatları sayesinde şansı yaver giden 1. Vladimir, Slav milliyetçiliğini ve Çar otokrasisini postmodern bir kapta harmanlayarak, izini sürdüğü eski patikada yürüyor.

Zaten, Türkiye "ulusalcılar"ının aniden "rusofil" kesilmesinin arkasında da, sivil ve çoğulcu demokrasiden hazetmeyen o "biz, bize benzeriz" ideolojisindeki cázibe yatıyor

Fakat, aman istemez, çünkü Türk geldi aşka ve Türkün de-mok-ra-si aşkı bambaşka!
Yazarın Tüm Yazıları