Polonya daha ölmedi

BAZI Batı dillerinde hanidir yerleşiklik kazanmış olan yukarıdaki deyim, en kötü durumda dahi umudu yitirmemek ve iyimserliği korumak gerektiğini vurgular.

Biraz, Türkçe’deki "çıkmayan candan ümit kesilmez" sözüne tekábül eder.

İfadenin kökeni ise Lehistan’ın 18. yüzyıl nihayetlerine doğru Prusya, Rusya ve Avusturya arasında üçüncü bir defa daha bölüşülmesine uzanır.

İtalya’ya kaçan subaylar mazurka ritmiyle söylenen ve "Polonya ölmedi daha/Bizler yaşadıkça" diyen ünlü marşı bestelemişlerdir ki, bu irádi ve azimkár meydan okuyuş o tarihten itibaren Avrupa kolektif hafızasına mal olmuştur.

Başka bir deyişle, Silezya ovasının halkı kaderciliği reddeden bir ási ruhla özdeşleşir.

* * *

ZATEN, aynı döneme ilişkin aynı kolektif hafıza kısmen bizde de mevcuttur.

Nitekim, Dersaadet’teki elçilerin el etek öptüğü cuma selámlıklarında ve yaklaşık bir asır boyunca, sadrazamlar kasten, artık mevcut olmayan bir Lehistan’ın sefirini sormuşlardır.

Reis-ül küttáb da her defasında ve daima, "devletlû yoldadır" cevabını vermiştir.

Yani, başta milli şair Adam Mikyeviç olmak üzere Leh mültecilere zaten kucak açan imparatorluğumuz, diğer Avrupa ülkeleri gibi, hem diplomatik dengelerden, hem de halkının yurtseverliğine beslediği saygıdan dolayı Polonya’nın "yutulmasını" kabullenmemiştir.

Her halükárda da, Çarlık Rusya’sına başkaldıran sayısız isyánkárları; Nazi tanklara çala kılıç direnen romantik süvarileri; ve nihayet, komünist rejime eğilmeyerek onu yıkan ásileri, Leh ulusunun yukarıdaki yurtseverliğini tüm dünya nezdinde dillere destan kılmıştır.

Selámlıyoruz.

* * *

SELÁMLIYORUZ da, hayatın şeyleri; hele hele ulusların kimlikleri, ne sırf "ak", ne de sırf "kara" oluyorlar. Zamana ve mekána göre bazen biri, bazen diğeri ağır basıyor.

Ve, esas olarak da daima "gri" tonlardaki bir ortalama hüküm sürüyor.

Nitekim, "açtırtma kutuyu, söyletme kötüyü" misáli, yukarıdaki "ak" Polonya’nın bir de "kara" yönü oldu ve var!

Yani, Leh milletine maya çalan ve tutturan ama gericilikte had safhaya vararak o "kara"nın bile ötesindeki "kapkara" çehreyle sırıtan Katoliklik; dolayısıyla, Kilise’nin çok uzun süre halka empoze etmiş olduğu "antisemit" Yahudi nefreti; bu nefreti işgal sırasında Nazilerle zımni işbirliğine, en azından uzlaşmaya götüren suç ortaklığı; ve tabii ki, aynı "papaz etkisi"ninden ötürü, boşanmadan kürtaja, çağdaş insanın yaşantısını belirleyen aşamaların "günáh" (!) kimliği, Polonya madalyonunun diğer yüzünü oluşturdular.

* * *

YUKARIDA "di"li geçmiş kullandığım için öyle çok eskilere uzandığım sanılmasın.

Zira Polonya’nın diğer yüzü daha düne kadar, yani pazar akşamına kadar iktidardaydı.

Fakat neyse ki, söz konusu "kara"nın en "zifiri kara"sı Varşova’dan kışkışlandı.

Hani şu koltukları çift taraflı işgal etmiş olan ve "lánet ikizler" diye anılan Kaczynski kardeşler var ya, henüz sırası gelmediği için Lech vaftiz ismini taşıyan cumhurbaşkanlığından sepetlenemedi ama, işte onun Jaroslaw biraderi başbakanlıktan devrildi. Tepetaklak oldu.

"Liberal sağ"ı seçen ahali, AB bünyesinde "belá" kesildiği yetmezmiş gibi bir ülkeyi karanlığa sürükleyen Kaczynski biraderlerden ilk planda olanını, nihayet başından def eyledi.

Tekerine durmadan çomak sokulan aynı AB de tabii ki rahat nefes aldı ama, bilhassa, eski Lehistan en azından şimdiki aşamada yeni bir moderniteye doğru kavis çizmiş oldu.

Komünist zelzeleyle Katolik "günahkárlık" arasında yaşadığı travmayı bir nebze aştı.

Dolayısıyla, ikinci mısrayı "sağduyu yaşadıkça" diye değiştirmek kaydıyla, şimdi tekrar "Polonya daha ölmedi" marşı söylenebilir ve de deyimi kullanılabilir.
Yazarın Tüm Yazıları