EN önce, PKK demokratikleşmeyi engelleyen bir barikattır. Baraj değilse de, settir.
Ve burada "demokratikleşme" derken, kavramın içine tabii ki Kürt sorununun "meşru kimlik - eşit yurttaş - ortak vatan" ekseninde çözümlenmesini de dahil ediyorum.
Öyledir, çünkü PKK, kendisini Kürt aidiyetten hisseden insanlarımızın o aidiyeti tescil ettirmek ázminde de onların önüne en büyük mania ve en yüksek duvar olarak dikilmektedir.
Dolayısıyla, mutlaka bertaráf edilmesi ve mûsibetin asgáriye inmesi gerekmektedir.
Türk veya Kürt, bu, bütün "demokrasi güçleri" açısından kesin bir zorunluluktur.
* * *
HAYIR hayır, sivri akıllı komplo teorisi uydurup, tedhiş örgütünün statüko güçleriylezımnen anlaştığı gibisinden bir ahmaklık yumurtlayacak değilim. Bunlar yalandır ve iftirádır.
Ancak, paralamaya çalıştığı Marksist lügati kullanırsak, PKK’nın hem "objektif", hem de "sübjektif" olarak aynı güçlerin değirmenine su taşıdığı baştan sona kadar doğrudur. Objektif, yani nesneldir; zira TBMM’ye giren Kürt temsilciler dahil, 22 Temmuz’un yarattığı demokratik atmosferizehirleyen her gelişme bugün o statükoya hizmet etmektedir.
Ve tabii ki, bir de PKK hizmet etmektedir.
Çünkü birinciler, kaybettikleri, en azından konumunu yitirdikleri mevzileri tekrar ele geçirebilmek için mutlaka bir "sıradandışı durum"un doğması gerektiğinin farkındadırlar.
* * *
SONRA, sübjektif yani öznel olan nokta da şudur ki, PKK askerlerimizi katlederek ve oraya buraya terör saçarak bu "sıradandışılık"ı yaratmak için canla başla çalışmaktadır.
Hesaplamaktadır ki, Türk milliyetçisi tepkiye Kürt milliyetçisi tepki çelişkileri tam zıt kılacak; dolayısıyla, kıvılcım iç bünyede etnik savaş tutuşturacak; dışarıda ise Ankara onun istediği batağa saplanarak uluslararası tecride kayacaktır. PKK bile bile ládes demektedir.
Üstelik, bu tür mikrokozmos ve kapalı devreörgütler varoluşları için "ileriye kaçış" ve "gemileri yakmak" kumarına oynadıklarından, "strateji" (!) kendi mantığında doğrudur.
Nitekim, cenazeler ertesindeki gösteriler ve toplumda yükselmekte olan "militarist hava", söz konusu "strateji"nin (!) hiç de yabana atılamayacağını ortaya koymaktadır.
* * *
O halde, bir defa daha tekrarlayalım: Evet, başta Kürt sorununun çözümü olmak üzere, PKK Türkiye demokratikleşmesinin önündeki e-n büyük ve e-n hayati engeldir.
Yani, bugün "statüko"dan da önce gelen ve ondan çok daha tehlikeli bir engeldir.
Çünkü, söz konusu "statüko"ya biberon biberon "mama veren" ve kaşık kaşık "kuvvet şurubu" içiren cadaloz çocuk bakıcısı, bizzat o PKK’nın tá kendisidir.
Bertáraf edilmesi ve musibetinin asgáriye indirilmesi bir demokrasi yükümlülüğüdür.
* * *
TAMAM da,nasıl bertaráf edilecektir? Hangi biçimde omurgası kırılacaktır?
Genelde "statüko"nun benimsediği ve zaten PKK’nın en çok istediği yöntemle mi?
Hayır! Böyle bir şey onun kurduğu lánet pusuya düşmekten başka bir anlam taşımaz.
Ancak, tabii ki alnımda enáyi yazmıyor, zapti güç kullanılır. Kullanılacaktır da.
Ama yerini, yurdunu, yordamı ve derecesini çok soğukkanlı biçimde ben seçmeliyim.
Çünkü, tedhiş örgütünün yalnız inini, mağarasını, mazgalını değil, özellikle "objektif" ve "sübjektif" planlarını berhava etmek zorundayım. Zeminini dinamitlemekle yükümlüyüm.
Yani, bırakın etnik savaş kışkırtması ve uluslararası tecrit tuzaklarını, PKK’nın dikiş tutturamayacağı demokrasiyi çok daha güçlü kılmalıyım ki, bugün Kandil Dağı’na üç bin adam devşirebiliyorsa, yarın ancak üç yüz; öbürsü gün ise topu topu otuz adam devşirebilsin
Evet, PKK demokrasinin önündeki en büyük barikattır ve onu aşmanın yöntemi de, aynı barikatın kerpiç ve kof tuğlalarını demokrasi denizinin selleriyle yıkmaktan geçmektedir.