Yukarıdaki cümle İspanyolca’da "birleşmiş bir halk asla yenilmez" anlamına geliyor.
Lorca dilini paraladığımdan değil ama bu káfiyeli şiarı öyle bağırmışlığım vardır ki!
Sesimin günlerce kısıldığını ve gırtlağımdan tıs çıkmadığını hatırlıyorum.
Başımda kavak yellerinin estiği o vakitler "enternasyonal devrimci"ydim (!).
Paris, Brüksel, Köln, bir mitingden diğerine mekik dokurken, nane - limon içiyordum.
Ama, "birleşmiş" manásındaki "unido" kelimesi geldiğinde, mensubu olduğum taife ve ben, hançere ve magafona kuvvet, sözcüğü "armado"ya dönüştürmek için popo yırtardık.
Söz konusu "armado" láfı da yine İspanyolca’da "silahlanmış" demek oluyor.
* * *
EH, enternasyonalliğin de ötesinde "keskin devrimci"yim ya, "birleşmişlik" yetmez.
Piştov, mavzer, makinalıyla o halk illá "si-lah-lan-mış" olmalı ki, asla yenilmesin!
Ve işte nitekim, yukarıdaki slogan - şarkıyı bestelemiş olan Sergio Ortega’nın ülkesi Şili’de daha dün, lánetli general Augusto Pinochet áni darbe gerçekleştirmedi mi?
Meşru lider Salvador Allende’yi katletmek; stat ve garnizonlara doldurduğu insanları boğazlamak; zindan, işkence, pranga uygulamak kaydıyla, işi tek bir gecede bitirmedi mi?
Oysa halk silahlı olsaydı, eli armut toplamayacak ve ásileri bir kaşık suda boğacaktı.
Dolayısıyla, ey "revizyonist" ve "pembemtırak" uzlaşmacılar, avanaklığınız batsın.
Ve hadi yoldaşlar, "unido" geldiğinde "armado" diye haykırıp onları bastıracağız.
* * *
NEYSE, Pinochet işte nihayet öldü. Daha doğrusu, doksan bir yaşında geberdi.
Fakat, cehennem zebánilerinin yanına hastane yatağındaki sıradan bir fáni olarak gitti.
İşlemiş olduğu korkunç suçlardan dolayı "kendi" ülkesinde yargılanmadı.
"Kendi" kelimesinin altını bilhassa çizdim, zira apoletli generalden hesap sorabilecek yegáne mercii bizzat Şili halkı oluşturuyordu. Yok İspanya’da, yok İngiltere’de, yok Fransa’da "adalet önüne" çıkartılması girişimleri ise işgüzár bir şımarıklıktan öteye gitmiyordu.
Oysa, o halk böyle bir tercih yapmamakta "unido" davrandı. Yani, uzlaşmada birleşti.
Zaten belki de bütün mesele burada düğümleniyor.
* * *
BURADA düğümleniyor, çünkü cürümler ne denli korkunç olursa olsun, AugustoPinochet 1990’da iktidarı bırakırken Şili bir bütün olarak, tıpkı hayranlık beslediği Francisco Franco’nun 1975’te bıraktığı İspanya gibi, modern demokrasi kültürüne çok yaklaşmıştı.
Başka bir deyişle, söz konusu halk tabii ki hem Pinochet’in zulüm yıllarından; ama aynı zamanda hem de, ondan önceki "sol" iktidarın vahim yanlışlarından ders çıkarttı.
Zıt kutuplaşmalara karşı "unido" bir birlikle ve "armado" bir silahlanmayla donandı.
Nitekim, Latin Amerika ulusu dün olduğu gibi bugün de "sol" bir tercih yaptı ama o "sol" Venezüella’daki popülist demagog Chavez türü şaklabanlara bir nebze benzemiyor.
Tam aksindeki Michelle Bachelet gibi modern sosyal demokratlarla özdeşleşiyor.
* * *
ARTI, sevelim veya sevmeyelim şu gerçeği de teslim etmek zorundayız:
Darbeciler despotik yılları iyi kullanarak otoriter kalkınma modelinde başarı sağladılar.
Şili 1973’ü kat be kat aşan bir refah düzeyine ulaştı. Kitaplara "emsál" olarak geçti.
Ve yine İspanya’da yaşanmış olduğu gibi de, bu refah düzeyi demokrasiye geçişi daha kolay kıldığı gibi, eski tür iktisadi zıtlaşmaların maddi temelini büyük ölçüde törpüledi.
Evet evet, militan slogandaki gibi değil ama, yine de birleşmiş bir halk yenilmiyor.
Yeter ki, bu "unido" birlikteliğin yegáne "armado" silahlanması, bádirelerden ders çıkartıldığı ölçüde kalıcı olarak yerleşen demokrasinin "uzlaşma kültürü" olsun!