CEMAL Nadir Güler’in fırçasından tasvir edilmiş olan karikatürde şu cümle yer alır:
Turist gezdiren rehber çarşaflı kadınlara rastlar ve onlara hayretle bakan yabancılara, "bunlar da bizim penguenlerimiz" diye tanıtım yapar.
Söz konusu karikatürü ben arşivlerde görmüştüm. Daha doğrusu, "irticanın her hortlayışında" (!) tekrar ve tekrar yayınlandığından, hafızama nakşedilmiş.
"Amcabey" tipininin yaratıcısı, bu satırlar yazarı doğmadan epey önce öldüğüne göre, demek ki ilk Cumhuriyet döneminde ve muhtemelen de kırklı yıllarda yayınlanmış olmalı.
* * *
HİÇ şüphesiz ki, Nadir’in yukarıdaki deseni muazzam bir kimlik bunalımı sergiliyor.
Müthiş bir "ben - öteki" çelişkisini ve çok derin bir bilinçaltı kompleksini yansıtıyor.
Yani, nasıl ki Falih Rıfkı 1927 yılındaki maskeli baloda "Türk gibi" diyen Batılı kadınlara "Arap gibi, bizimkiler maskara kıyafeti bıraktı" diye atılıyordu, aynı onun gibi!
Yahut, nasıl ki ben "Ulus" gazetesi başyazarından kırk küsur yıl sonra, aynı Türkleri fes ve feráceyle özdeşleştiren o Batılılara kin besliyordum, işte benim gibi!
Bu ortak travma ve komplekslerimiz söz konusu karikatürde en zirve noktaya ulaşıyor.
* * *
EVET enzirve noktaya ulaşıyor, çünkü bir; benzetme metaforik gözüküyor ama aynı zamanda da, çarşaflıların penguen cinsi bir hayvan olarak algılanmasını "sıradan" kılıyor.
İki; o çarşaflı kadınların varlığını "ben"im açımdan utanç ve ayıp addediyor
Ve en önemlisi üç; "öteki"ne benzemek ve onun aidiyetini paylaşmak iradeciliğinden yola çıktığı içindir ki, aslında o kendi "ben"ini o "öteki" nezdinde reddetmekten kaçınmıyor.
Zaten de "türban sorunu"nun alevlenmesi, kolektif bir travma oluşturan ve "aşk - nefret" ilişkisi barındıran bu "ben - öteki" çelişkisinin çözümlenmemesinden kaynaklanıyor
Ancaak, yukarıdaki kimlik bunalımı ve kompleks tezahürü yalnız bize özgü değildir!
* * *
DEĞİLDİR ve nitekim, moderniyetle zaten çok büyük sorunlar yaşadığı için İslam toplumlarını kasten geçtikten sonra, örneğin Rusya, Çin ve Japonya üzerinde durabiliriz.
O Rusya ki, tüm tarihi "oksidantalist" denilen Batıcı yenilikçilerle, seküler kimliğe rağmen "Ortodoks - Slavofil" diye adlandırılan kutup arasındaki zıtlaşma üzerinde yükselir.
Her iki yazar da birer devdir ama, kostüm giyinen Dostoyevski birincilere, köylülerin "mujik" gömleğinden şaşmayan ve İsevi mistisizmlerde yaşayan Tolstoy ikincilere dahildir.
Çin’de ise liberal Lu’dan komünist Mao’ya, münevverlerin ilk "aydınlanma" simgesini uzun saçları kesmek ve entari yerine ceket giymek tercihi oluşturmuştur.
Ama "koca burun taklitçileri"ni reddeden gelenekçiler tarz değiştirmemiştir.
* * *
SONRA, Japonya’nın "ben"i ve "öteki"ni barıştırdığı iddiası da koca bir efsanedir.
Aksine, 19. yüzyıl atılımdan itibaren sayısız insan "Batılılaşmak" azmiyle işi isim ve din değiştirmeye vardırmıştır. "Şogun" şövalyelerin intiharı dehşet bir kimlik bunalımıdır.
Artı, belki yüreğimize su serpecek noktayı da halen süregiden şu olgu oluşturuyor.
Zaten dünyada en çok kozmetik tüketen Japon kadınlar ve gelir yükseldiğinde de Çinli hemcinsleri bugün ilk iş olarak, o Batılılara benzemek azmiyle estetik masasına yatıyorlar.
Ve, bu, bir anlamda, söz konusu Asya ülkelerinin "türban sorunu"na tekábül ediyor.
Aşağı yukarı, Nadir’in "penguen" çarşaflıları oralarda da kimonolu köylü oluyorlar.
O halde demek ki bir; yaşadığımız "ben - öteki" çelişkisi ve "aidiyet kompleksi",İslam olmayan toplumlar açısından dahi öyle aman aman bir istisnaoluşturmuyor.
Dolayısıyla da iki;"türban sorunu" özünde, sonsuz çetrefillik ve geniş evrensellik arzeden "öteki"ne kıyasla "ben"i tanımlamak denklemine giriyor ki, cumartesi işleyeceğim.