Paylaş
Yine kabul, olay yaratan konuşmasında velev ki teolojik bir diyalog aktarmış olsun, 16. Benediktus’un İslam’a ilişkin olarak “buyurduğu” sözlerde iler tutar taraf bulunmuyor.
Ve tekrar kabul, kasti veya değil, Roma Başpiskoposu Müslümanlığı âlenen çarpıttı.
***
ÖYLE, çünkü İbn Rüşd’den Farâbi’ye, diyalektik dahil Aristo mantıkçılığını tekrardan Batı’ya aktarmış; dolayısıyla da bizatihi Hıristiyanlığın evrimini tamamen etkilemiş olan İslam’ı mantıkçılıktan soyutlamak için ya kör cahil, ya dehşet önyargılı olmak gerekir
Hele hele, Vatikan kiracısının sırf Katolik âlemin ruhani önderi değil aynı zamanda devlet lideri sıfatı taşıdığı düşünülürse, cübbeli muhteremin kırdığı pot daha da göz çıkartıyor.
Zaten aslına bakarsanız da, Bavyeralı ruhbanınn “yediği herze” onun böyle bir sıfatı üstlenecek ufka sahip olmamasından kaynaklanıyor.
***
EVET, bir önceki papa 2. Yuhanna Pavlus ne denli dev siyasetçi ve diplomat kimliği sergileyerek adını 20. Yüzyıl tarihine yazdırdıysa; esas itibariyle salt ilâhiyatçı olan ve “İsevi değerlerin gerilemesi”ni kişisel ve kurumsal bir takıntıya dönüştüren Kardinal Ratzinger, kutsal tahta oturduğu günden beri, selefinin eline su dökemeyecek bir basiretsizlik yansıtıyor.
Anladık, bilgi birikimi, “kara Katolik” kategoriye giren mutaassıb bir köy rahibininkini haydi haydi aşıyor. Sıradan papaz okullarının ilmihâl dersleriyle sınırlı kalmıyor.
Ancak, teolojik bagajının “gayet dolu” olması 16. Benediktus’u ne o “kara Katolik” dogmatizmden arındırıyor, ne de gericiliğe varan mutassıplığını ortadan kaldırıyor.
Aksine, söz konusu dogmatizm ve gericilik, kendisinin konumundan ötürü, alt tarafı bir köy cemaatini etkileyebilecek taşra papazıyla kıyaslanmayacak oranda hasara yol açıyor. Ayıkla pirincin taşını, Papa Cenâpları Alman üniversitesinde konferans vermeye kalkışıyor ve eylediği “sürç-ü lisân”dan dolayı da bütün bir Müslüman âlem ayaklanıyor.
Ancaaak!
***
“ANCAK”ı şu ve de zaten onun için yazıya “kabul” diye başladım.
Yani, Papa tüm bunlardan sorumludur ama biz de aidiyetini taşıdığımız din kültürünün mensupları olarak şeytanın avukatlığını yapmak ve kendimize çuvaldız batırmak zorundayız.
Hadi, delidir, ne yapsa yeridir deyip, Bin Ladin ve şurekâsının 11 Eylûl kıyamından Zarkavi ve şebekesinin Irak cellâtlığına, hâlâ sürüp giden cinneti hesaba katmamış olayım.
Peki ama Salman Rüşdi ve Teslime Nesrin için “kâtli vâciptir” fetvası çıkmadı mı?
“Put”tur diye Taliban dağ başındaki Buda heykellerini dinamitlemedi mi?
Kıpti Mısır Hristiyanlarına karşı ikide bir katliam düzenlenmiyor mu?
Cezayir’de, Türkiye’de, Senegal’de, Pakistan’da İsevi ruhbanlar katledilmedi mi?
“Karikatür krizi”nden 16. Benediktus’un konuşmasına, doğru yanlış; haklı haksız; Müslümanlığa yönelik en ufak eleştiride o Müslümanlık adına iş zıvanadan çıkmıyor mu?
Aynı konuşma nedeniyle Gazze’de, Basra’da, Somali’de kiliseler bombalanmadı mı?
Paris, Londra, Roma banliyölerinde genç kızlar zorla “hicâp”a büründürülmüyor mu?
Ve, bunlar yalan mı ve bunlar İbn Rüşd ve Farabi mantıkçılığıyla bağdaşabilir mi?
***
EVET evet, bunların hepsi doğru ve hayır hayır, bunların hiçbiri mantıkla bağdaşmaz.
Oysa, bu Ali kıran, baş kesenlik hakimiyet kurduğu; en azından vitrine çıktığı içindir ki, başka din mensupları artık Müslümalığı “öcü” olarak algılıyor. Ya korkuyor, ya kınıyor.
Heyhat, İslam bugün “gayr-ı mantıkilik”le özdeşleşiyor ki, Papa da bunu kullanıyor.
Dolayısıyla, tekrar kabul, Papa efendi nane yedi de, ötekiler hangi herzeyi yiyor?
Paylaş