Pamuksal gaileler

NEW YORK
ASLINA bakarsanız Orhan Pamuk’a kızgınım. Hem de çok fena halde kızgınım.

Aramızdaki hukuka istinaden de kendisine dobra dobra söyledim.

Zira beyefendileri Nobel’i kazandı ya, aslında benim imanım gevredi ve de gevriyor.

* * *

ÖYLE tabii, çünkü Pamuk’la görüşmeye gideceğim öğrenildiği an kıyamet koptu.

Çocuklarım; çocuklarımın refakatçileri ve arkadaşları; artı, bizzat benim ecnebi arkadaşlarım, tanışlarım, refakatçilerim falan, "aman gözünü seveyim, şu veya şu romanı mutlaka adıma imzalatıver" diye elime bakkal defteri kadar uzun bir liste tutuşturdular.

Buyrun bakalım!

* * *

EH, cimrilik edip "siz ciltleri kendi kesenizden alıp, bana verin" diyecek halim yok.

Kaldı ki, öyle olacağını varsaysak dahi, her halde kütük gibi valizle uçacak değilim.

Dolayısıyla, en ücra New York kitapçısı bile "Pamuk Nobel" diye tepeleme ciltleri baş köşeye yerleştirdiğinden, bunlardan düzineyle alıp Orhan Beyciğimin önüne koydum.

Üşenmemesini ve "şu şunadır, bu bunadır" diye imza çakmasını istedim.

Tamam, şeytan icádı kredi kartına kuvvet, kasa başında tabii ki bir sorun çıkmadı.

Ancak, babam Amerikan darphanesinde yeşil banknot basmıyor ki!

O dönüşte "ısmarlamacı hayranlar"a yüzümü kızartıp, "hediyesi dolar cinsinden şu kadardır, tahsilatını rica etsem" diyemeyeceğime göre, kabak benim başımda patlayacak.

Üstelik, malûm kağıt en ağır şeydir ki, şimdiden fazla bagaj rizikosu sezinliyorum.

Neymiş efendim, ilk ve tek defa bir Türk Nobel kazanmışmış!

* * *

ŞAKA bir yana, yukarıdaki "yük" (!) aslında bir Türk için ne denli bir bahtiyarlıktır!

Felsefi eğilim, edebi tercih, siyasi fikir ne olursa olsun, nasıl büyük bir mutluluktur!

Düşünün ki, dünyanın garip bir bucağında ve tuhaf bir lisandan bir kitapçıya giriyorsunuz, zaten daha Nobel öncesi kırk altı dile çevrilmiş Orhan Pamuk karşınızdadır.

Artı, "Hürriyet" New York bürosundan Razi Canikligil’in anlattığı gibi de, o Nobel açıklandığı an, sırf Türk olduğunuz için yerli - yabancı tebrik yağmuruna uğruyorsunuz. Yok efendim "Ermeni demeci"ymiş de, yok şuymuş da, yok buymuş da!

Biline ki, evrensel yaratıcılar uluslarına yalnız ve yalnız o yaratıcılıklarıyla mal olurlar.

Şuna veya buna dair açıklamaları, tutumları yahut tavırlarıyla değil!

* * *

ÖRNEĞİN soruyorum, 1929 Nobel ödülü sahibi Thomas Mann’ın 1. Harp’te Prusya militarizmini desteklediğini ama 2. Savaş’ta Nazizmle zıtlaştığını bugün kaç kişi hatırlıyor?

Ama adı telaffuz edildiği an, tüm dünya aynı Mann’ı 20. yüzyıl Alman edebiyatıyla özdeşleştiriyor. Bütün bir ulus onu Cermen yaratıcılığın medarı iftiharı olarak yüceltiyor.

Ve, bir Orhan Pamuk çıkartabilmiş biz Türkler ve Türkiye buna láyık değil miyiz?

Biz Türkler ve Türkiye "Kara Kitap" yazarının emsálsiz değerini, Almanların ve Almanya’nın "Venedik’te Ölüm" yazarının gádrini bildiği ölçüde bilmeyecek miyiz?

* * *

BU soruların cevabını elinizi vicdanınıza koyarak ve Pamuk’un dünkü mülakátta yer alan "milli duygulardan kaçılamaz" sözünü hatırlayarak, lütfen kendi kendinize verin.

Ve ey New York’lu kitapçı, sen bana kitabın "kara"sını da, kalenin "beyaz"ını da, adın "kırmızı"sını da ver ve ver oğlu ver, çünkü ben Orhan Pamuk gibi rengárenk Türkiye ve Türk aidiyetini taşımaktan iftihar ediyorum.

Dolarlar bin defa fedá ve helál olsun da, siz Orhan Beyciğim, Nepalli arkadaşım, Papunezyalı tanışım ve Patagonyalı sevgilim adına lüften şuraya bir imza çakıverin.
Yazarın Tüm Yazıları