"HERKES sivil iradeye uymak zorunda" diyen Başbakan Erdoğan tabii ki haklıdır.
Tersi düşünülemez! Tasavvur edilemez!
Zaten de, aşağıda ayrıntısıyla değineceğim gibi, bu evrensel ilke sırf demokrasilerde değil, "militarizm" hariç istisnasız bütün rejimler için geçerlilik taşır.
Dolayısıyla, "cihet-i askeriye"ler de yukarıdaki iradeye uymak zorundadırlar.
* * *
ÖYLEDİR, çünkü ordular yalnız ve yalnız siviller için vardır. Aksi mümkün değildir.
Apoletli üniforma sahipleri kendi başlarına ne bir sosyal katman, ne bir üretici güç, ne de bir toplumsal "amaç" oluştururlar.
Askerlik mesleği daha ilk çağlardan itibaren sivillerin ihtiyacını karşılamak için ve bizzat yine aynı siviller tarafından bir "araç" olarak yaratılmıştır. Öyle ikáme ettirilmiştir.
Dolayısıyla, ihtiyaç değiştiğinde ordular da değişir. Değişmek zorundadırlar.
Ve burada asla tartışılamayacak nokta da, söz konusu "ihtiyaç değişimi"ni saptayan ve saptayacak olan yegáne unsurun yukarıdaki "sivil irade" olduğu gerçeğinde odaklanır.
* * *
HAYIR, yukarıdaki temel ve hayati ilke sadece demokrasiler için geçerlik taşımıyor.
"Herkesin sivil iradeye uyması" zorunluluğu illá çoğulcu rejimle özdeşleşmiyor.
Çünkü, imparatorluklara, krallıklara, otokrasilere, diktatoryalara ek olarak, bilhassa ve bilhassa cumhuriyetler de dahil, söz konusu evrensellik tüm yönetim tarzlarında hüküm sürer.
Yegáne iki istisnayı ise "militarizm" ve ona meyleden "bonapartizm" oluşturur.
* * *
YUKARIDA"cumhuriyet dahil" derken, altını "bilhassa" diye kasten çizdim.
Zira malûm, çoğulcu demokrasi ve açık toplum düşmanı bizim "statüko zaptiyeleri" şimdi pek bir "cumhuriyetçi" kesildiler. Akılları sıra da, ikisi arasına barikat kuracaklar.
Tabii ki doğru değil ama kabullendiğimi varsayalım. Fakat orada da çuvallıyorlar.
Çünkü, "ordu sivil iradeye uyar" ilkesi en önce bir "cum-hu-ri-yet-çi" amentüdür.
* * *
EVET evet öyledir ve zaten bunun içindir ki, Korsikalı meşhur amcadan ziyade, daha sonra peşpeşe darbe yapan ve nihayet kendisini imparator ilán eden yeğen Louis - Napoleon’dan dolayı lugáte "bonapartizm" olarak girmiş olan "cihet-i askeriye dayanaklı" zapturapt ideolojisi, 1789’un öz be öz anavatan Fransa’da o cumhuriyetçiliğin baş düşmanı addedilir.
Ve yine bunun içindir ki, aynı Fransa ordusu sivil hayata müdahil olamayacağından "dilsiz ejderha" diye adlandırılır. Oradaki cumhuriyetçi gelenek erdemlerinin başında sayılır.
Sonra, kızıl komünistinden háki nazisine, totaliter rejimler de durum farklı olmamıştır.
Politbüroya subay almayan Stalin’in ha bire general tasviye etmesinden, Mussolini’ninyıldızının orduyla barışmamasına; Hitler’in kurmaylığı bile üstlenmesinden, Mao’nun "tetiği siyaset çeker" sözüne, asla demokrasi olmayan cumhuriyetler de aynı ilkeyi sürdürmüşlerdir.
Çünkü tekrar en başa dönmek gerekiyor, ordu bir "amaç" değildir ve bir "araç"tır!
* * *
ORDULARIN kendilerine "amaç" vehmettiği ideolojiye ise "militarizm" deniliyor.
Bu ideolojinin "uyarıcı dürtüleri" ise iki temel eksen üzerinde yükselir.
Birincisi, apolet dokunulmazlığını ve lonca tipi kast ayrıcalığını korumak arzusudur.
Diğeri ise askerlik mesleğinin doğasında olan "katı kuralcılığı" ve zaten adı üzerinde "uniforma";yani tek biçim tarzları sivil hayata da empoze etmek içgüdüsünden kaynaklanır.
Günü geldiğinde bu konuyu da işleyeceğim ama şunu bir daha tekrarlayayım:
Kimse tersini vaaz ederek katakulli yutturmaya kalkışmasın, orduların "siyasi iradeye uymak" zorunluğu demokratlıktan bile çok önce, "cum-hu-ri-yet-çi" bir yükümlülüktür!