"ULUSAL onur" (!) hámaseti yaparak kendimizi kandırmaya çalışmanın álemi yok!
Dobra dobra itiráf eden de, etmeyen de aslında aşağıdaki gerçeği cin gibi biliyor:
Eğer TSK şu an Kuzey Irak’ta harekát düzenleyebiliyorsa, bu, ABD’nin söz konusu müdahaleye "ceváz vermiş" olmasından kaynaklanmaktadır.
Yani, TBMM’den çıkmış olan "Tezkere" işin yalnız "göstermelik" cihetidir.
Çünkü yegáne belirleyici olguyu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 5 Kasım 2007’de George Bush’la "bağladığı" Washington Mutabakatı oluşturmaktadır.
Gerisi láf-U güzáftır ve operasyon o "yeşil ışık" sayesinde hayata geçmektedir.
* * *
ANCAK doğruya doğru, zahir durum kör kör parmağım gözüne ortada olduğundan, yukarıdaki hámasi "milli onuru" en fazla "gıdıklamaya" meraklı olan kesim dahi, bu defa yukarıdaki nesnel gerçeği inkár etmek yöntemini seçmedi.
Fakat tabii ki, yine öküz altında buzağı keşfetti. Yine komplo teorisi yumurtladı.
Hazretler her zamanki gibi, "bayram değil, seyran değil, eniştem beni neden öptü" sorusunu sorarak, başka bir kumpas icát etmeye kalkıştılar.
Meğersem, ABD hem İran’a karşı düzenleyeceği muhtemel bir saldırıda kullanmak, hem de saplandığı Irak batağından kurtulmak için Türkiye’ye "rol biçmişmiş".
Dolayısıyla da, TSK harekátına şimdilik göz yumarak Ankara’ya borç veriyormuş.
Ama yarından tezi yok, "yallah, sökül" diyerek tuzlu faturayı önümüze koyacakmış.
Ve tahmin edileceği gibi, "zehir hafiye" komplo teorisyenlerimiz bu şer senaryosunu, kendilerinde travmatik bir saplantı oluşturan "BOP" çerçevesinde açıklamaya çalışıyorlar
* * *
HAYIR, şunun şurasında sekiz aylık iktidarı kalan Bush’un, zaten en baştan beri ölü doğmuş bir "BOP"u artık rüyasında bile göremediğini tekrarlayarak nefes tüketecek değilim.
Sadece, Washington’daki proje akıldáneleri dahi "B", "O" ve "P" rumuzlarının ne anlama geldiğini artık çoktan unutmuşken, hop oturup hop kalkan; pardon, "bop" oturup "bop" kalkan bizim komplo teorisyenlerine tez zamanda ácil şifalar dileyeceğim. O kadar!
Ancak, esas hayıflandığım nokta şu içler acısı olgudan kaynaklanıyor:
"Laik ulusalcı"sıve "dinci ulusalcı"sıyla o "milli onur"u láfta "pohpohlamaya" çalışan zevát aslında, söz konusu "milli onuru" en çok ayağa düşüren kesimi oluşturuyor.
* * *
ŞÖYLE ki, ABD’nin harekátı onaylaması özünde, Beyaz Saray’ın Türkiye’den y-a-n-a tercih yapmasından; daha doğrusu yapmak zorunda kalmasından başka bir şey değildir!
Yani, Irak Kürtleriyle arayı ne denli iyi tutmak istiyor olursa olsun, iş "ya herrü, ya merrü" noktasına geldiğinde, Washington kesinkes Ankara’yı seçmiştir.
Bunun da ne "BOP"la, ne mopla, ne hopla ilgisi vardır! Jeo-stratejik bir gerçekliktir!
Ve eğer illá "milli onur"sa da, işte bu tercihin öznesi olmak o onurun tá kendisidir.
Boru değil, "ultra süper-güç"ün hüküm sürdüğü çağımız dünyasında ondan ceváz ve destek alabilmek, son tahlide bir "ağırlık", bir "prestij", bir "oturaklılık" meselesidir.
* * *
KALDI ki, iktidarda kim olursa olsun, Türkiye şu ya da bu Amerikan yeşil ışığına karşılık İran veya Irak’a jandarmalık yapmak gibi çok hayati bir konuda kendisini "satmaz"!
Devlet geleneğimiz bu "ucuzluğa" gidecek kadar aklını peynir ekmekle yememiştir.
Dolayısıyla, Kandil harekátının Beyaz Saray rızasıyla düzenlenmiş olmasında ne "milli onur"u zedeleyen bir yan vardır, ne de bunun karşılığında tuzlu fatura ödenecektir.
Ama doğru, Bush’un ve Gates’in önceki gün "hissettirdikleri" o "zamanda ve mekánda sınırlama" uyarısı da diğer bir vakıadır ki, buna gelecek hafta değineceğim.