MUTLULUK nedir? Sorunun cevabı var mı? Olabilir mi?
Daha ötesi, olabileceği tahayyül edilebilir mi?
Hayır, hayır, hayır, sorunun cevabı yok, olamaz ve de olabileceği tahayyül edilemez!
* * *
OYSA, büyücüsü, iláhiyatçısı, felsefecisi, toplumbilimcisiyle insanlık tá Eski Mısır’dan, Kadim Yunan’dan, Uzak Hint’ten beri hiç durmaksızın yukarıdaki soruya yanıt arıyor.
Fakat, bulabilen beri gelsin!
Kabul, tabii ki bazıları kendinden emin bir bilgiçlikle; diğer bazıları ise daha çekingen daha ve mütereddit bir şekilde cevap sundular. Sunuyorlar ve sunacaklar. Öyle sanıyorlar.
Ama bunların her biri daima ayrı, apayrı yelpazelere dağıldılar.
* * *
ÖYLE ve nitekim, Aristo metafiziğindeki o ‘eccles’ türü ‘zirvesel hoşnutluk’la, Secaattin Tanyerli sevecen tangosundaki ‘bahtiyarlık’ kavramını bütünleştirebilir miyiz?
Yahut, ‘akılcı maddeci’ boyutta, Marx ve Engels’in tek bir defa ve de ancak kısa önsözde değinmeye cesaret ettikleri ‘komünist mutluluk’ (!) ütopyasıyla, İbn Bácce’nin ‘Tedbirü’l Mütevahhid’de öngördüğü şahsi ve iradi ‘ittisal’i aynı kefeye koyabilir miyiz?
Yine hayır, hayır, hayır!
Çünkü, Havva Anamızdan ve Adem Babamızdan beri dünyadan ne kadar insan gelip geçtiyse, hepsinin ayrı ve öznel bir ‘mutluluk’ hissetmiş olduğu kuşku götürmüyor.
* * *
ASLINDA bundan daha doğal bir şey de düşünülemez! Zaten, tersi feláket olurdu.
Tekdüze, yekpáre ve şablon bir ‘mutluluk’ta anlaşsaydık, zaten sonsuz ayrılıkları sayesinde ‘insan’ mertebesine erişmiş olan biz iki ayaklılara ‘insan’ denilebilir miydi?
Üstelik, tabii ki, her şey gibi ‘mutluluk’ da göreceli ve değişken bir kavramdır!
En önce, kendi ‘varoluş’umuzu kendi benliğimizde daima farklı duyumsarız.
Hemen ardından da, ‘sosyal hayat’ denilen o çok çetrefil ve o çok girift yumak söz konusu ‘varoluş’u yorumlamamızdaki kıstasları belirler. Parametre saptar. Onu şekillendirir.
Düşünelim ki, eğer Amazonya yerlisi hayatında hiç don görmediyse, giyip giymemek bir fakir-zengin; dolayısıyla da, muhtemelen bir ‘mutlu-mutsuz’ dürtüsü oluşturamaz. Ama günün birinde o donu gören kabile mensuplarından bazıları artık bunu arzulayıp da erişemedikleri takdirde, ‘mutsuz’ olabilirler. Sonra, ölçek gömleğe, şorta dek çıkabilir.
Fakat, bu asla tek kural değildir! Çünkü, belki geleneksel ‘sosyal hayat’ın varoluş değerleri ağırlığını koruyacak ve don ‘mutluluk kıstasış’ değerini kazanmayacaktır.
Evet evet, mutluluğun kesin tanımı olmadığı gibi, kesin bir rotası da yoktur. Olamaz..
Tıpkı, ‘ Devlet İstatistik Enstitüsü’ sondajına göre Türkiye insanlarının büyük çoğunluk olarak kendilerini ‘ mutlu hissetmelerindeki’ gibi.
* * *
TABİİ ki ne álá ama, bazıları ortaya çıkan bu ‘olumluluğa’ burnundan soluyor.
‘N‘olacak, keriz millet ‘Şark kanaatkárlığı’na ek olarak zaten hayatında hiçbir halt tatmadığı için, bir lokma, bir hırkaya fit olup işte şükrediyor’ demeye getiriyorlar.
Oysa, aslında ‘o millet’ sahip olmadıklarını da çok iyi biliyor, ama cevabını yineliyor.
Nasıl ki, ‘inayetli devlet’ şemsiyesi altında ve bir eli yağda, bir eli balda yaşayan İskandinav ülkeleri ahalisi başka sondajlarda ‘Avrupa’nın en mutsuz insanları’ çıktıkları için asla eleştirilemez, aynı şekilde, Türklerin ‘mutluluk çıtası’ da hor görülemez.
Çünkü, söz konusu çıtanın ‘yükseklik’ ve ‘alçaklık’ ölçüsü sonsuz izafidir.
Olimpiyatta saptanmış bir ‘asgari ölçek’ ve arşive geçmiş bir ‘azami rekor’ yoktur.
Ve ne mutlu ki, sonsuz farklı insanlar olarak sonsuz farklı mutluluklar hissediyoruz.