Paylaş
Kıyamet stoku
Orta sınıf Amerikalılar ve bilhassa Japonlar ‘bug’ paniği nedeniyle bugünlerde mağaza yağmalıyor ve kendilerine korungan dünya inşa ediyorlarmış. Söz konusu refleks beni fazlasıyla yadırgatıyor. Ötesi, rahatsız ediyor.
YARIM çuval patates; onar kilodan pirinç, soğan, fasulye; yine on adetten ton balığı konservesi, okkalık margarin kutusu, litrelik süt şişesi; yirmi paket makarna; iki düzine tuvalet kağıdı; otuz galon da su....
Şu listeye tekrar bakayım başka ne kalmış ? Aspirin, antibiyotikler, jilet ve de bilhassa pil... Aman bunları en uzun ömürlü cinsinden alayım !
Az daha unutuyordum, hemen sabun ve tüpgaz eklemeli...
İki haftaya yakın zamanım var ama belli mi olur, millet son anda reyonlara üşüşürse cascavlak kalacığımın resmidir.
Hadi sallanma yürü beyim ve nevaleni şimdiden düz de için rahat etsin !..
* * *
NEYİN nevalesini mi düzüyorum ?
Allah rızası için siz nerede yaşıyorsunuz da böyle bir soru soruyorsunuz ?
Gazete okumuyor, radyo dinlemiyor, televizyon seyretmiyor musunuz ?
Tabii ki ‘milenyum kıyameti’ne hazırlanıyorum...
‘Bug’ mu diyorlar, buldog mu diyorlar, bok mu diyorlar her ne haltsa, hani şu 31 Aralık 1999 gece yarısından 1 Ocak 2000 sabahına geçerken yaşanacak ve belki haftalarca sürecek olan kaos var ya, işte buna karşı tedbir alıyorum.
Malum, bilgisayarlar çıldırınca hem elektrik, su, gaz kesilecek; hem de dağıtım ve ulaşım şebekeleri felç olacağından alenen kıtlık başlayacak.
Ben açlıktan mortoyu çekmeyi ve taş devrine dönmeyi gıkı çıkmadan kabullenecek insan mıyım ? Haşa ! Kader kelimesini lugatten çoktan sildim.
Öyle ‘milenyum kıyameti’ne falan kolay kolay pabuç bırakmam.
Dolayısıyla, bulgur, nohut, jilet, işte hayat malzememi stokluyorum.
Bu arada baştan söyleyeyim de sonra mızıkçılık yaptığım iddia edilmesin, siz kendi tedbirinizi es geçtiğiniz takdirde sakın 3 - 4 Ocak'tan itibaren eşiğimi aşındırıp ‘aman biraz pirinç, çocuklar ağlaşıyor’ veya ‘radyonun pili bitti, n’olur iki tane 1,5 voltluk ödünç verin' diye yakarmayın.
Sayım suyum yok, kimseye zırnık koklatmayacağım.
Bendeniz ton salatamı kemal-i afiyetle yer, aparatımı kısa dalga istasyona ayarlar ve popomu yumuşak tuvalet kağıdına silerken, isterseniz kapımın önünde kalp krizi geçiriyor numarasına yatın, o kapı asla ve asla açılmayacaktır.
Her koyun kendi bacağından asılır ve önceden düşünseydiniz !
* * *
HER söylediğimi ciddiye almayın canım, tabii ki şakaydı !
‘Milenyum kıyameti’ dehşetine kapılıp stokçuluk yaptığım falan yok...
Eğer gerçekten böyle bir ‘kıyamet’ (!) vuku bulursa, kulunuz eláleme avuç açmayı da kendine yediremeyeceğimden, her halde ilk okka altına gidecek ben olurum. Adım ‘bug’ veya bok kurbanları listesinin en başına kaydedilir.
Yazıyı, demin karikatürize ettiğim ‘tedbirlerin’ şu sıralar özellikle ‘üst refah toplumları’nda muazzam ölçüde yaygınlaşması nedeniyle yazdım.
Çünkü, orta sınıf Amerikalılar ve bilhassa Japonlar ‘bug’ paniği nedeniyle bugünlerde mağaza yağmalıyor ve kendilerine korungan dünya inşa ediyorlarmış.
Söz konusu refleks beni fazlasıyla yadırgatıyor. Ötesi, rahatsız ediyor.
Bu davranış tarzını geçmişten miras bir şartlanmayla açıklayamayız, zira Japonların ve Amerikalıların ezici çoğunluğu ne kıtlık, ne savaş gördü. Bir eli yağda, bir eli balda büyüdüler. Üstelik, ‘bug’a en çok onlar hazırlanıyor.
Peki, tıpkı eskiden şahsi atom sığınaklarının ‘tarafsız’ İsviçre'de rekor sayıda olması gibi, niçin Japon ve ABD milletleri diğerleriyle kıyaslanmayacak oranda kendi başlarınınn çaresine bakmak için reyonlara hücum ediyor ?
Benim tek cevabım var: Zengin bencilliği !
Küçük burjuvaların zaten doğasında mevcut olan ‘gemisini kurtaran, kaptan’ dürtüsü refah seviyesi had safhaya çıkınca artık hastalık derecesine varıyor.
Dürtü inanılmaz bir boyuta ulaşıyor ve ‘bug’ korkusuyla da, Kyoto'dan Mephis'e, zengin küçük burjuvalar korungan evlerine ‘millenyum stoğu’ düzüyor.
* * *
DÜZÜN ulan, düzün ! Yüz kilo pirinç ve bin adet pil istifleyin !
Geberecisiye kadar tıkının ve kavrulayacasıya kadar aydınlanın !
Ama, bir gün başınız sıkışırsa sakın benim kapımda merhamet dilenmeyin.
Hadi bakalım her koyun kendi bacağından asılır ve ‘bug’lu mu, buldoglu mu, boklu mu olur orası hiç umurumda değil, kıyamete kadar yolunuz var...
Paylaş