Modern Zamanlar

Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

Kulağı kesik telekulağa karşı

Zaptiye takibinden kurtulmak için nasıl kaldırım değiştireceksin; adam ayartmak için hangi futbol klubünü kuracaksın; bildiriyi vardiyada ne tür yöntemle dağıtacaksın; yuvalanmak için neden kanarya sevenler derneğini ele geçireceksin; ‘konspirasyon’ bunları bilmek, öğrenmek ve öğretmek sanatıdır.

Aziz okuyucularım bendeniz eski kulağı kesiklerdenim ve telekulak bana vızgelir. Telefon hattımın röntgenlenmesinden zerre kadar korkuyarsam namerdim...

Hayır, merak kumkumalarının beni dinleyemeyeceğini iddia etmiyorum. Haşa !

Tam tersine, bırakın ahizeli aparatı, gayet iyi biliyorum ki her an ve her yerde ‘Büyük Birader’in antenleri neredeyse beyin dalgalarıma bile ulaşabilir.

Nitekim, sütunlarımı izleyenler hatırlayacaktır, daha ortada fol ve Ankara'da skandal yokken bu satırların yazarı konuya değinmiş ve sizleri uyarmıştı.

Bana aldırmayanlar şimdi akılsız başlarının ceremesini çekiyorlar.

Neden mi telekulağa karşı kulunuzun kulağı kesik ?

Unutmaya çalıştığım defterleri açtıracaksa da hatırınız için anlatayım.

*

Malum, biraz idealistlikten fakat esas olarak dangalaklıktan, ergenlik ve ilk gençlik çağımı uzun ‘cinnet yılları’nda heba ettim. Altın bir dönemi bakır mangır gibi harcadım. Daha iyi bir dünya adına rezil şeylerle uzlaştım.

İşte bu vahim yıllarda, heyhat alçaklıklarını çok geç anladığım ve ciğeri on para etmez pespayelerin buyurduğu komutları harfiyen yerine getiriyordum.

Dil bilen ‘burjuva çocuğuyum’ ya, diğer görevlere ek olarak ve kökenimi affettirmek' için bu ayrıcalığımı ‘proletaryanın hizmetine’ sunmam gerekiyor.

Önümde hurda daktilo, bobinde pelür kağıdı, masada lügat cildi, dudağımda ‘Birinci’ cigara, sabah akşam ve abdesli abdessiz, durmadan tercüme yapıyorum.

Çin'den Maçin'e aklın hayalin alamayacağı saçmalıkta ne kadar ‘devrimci literatür’ varsa harıl harıl bunların çeviriyle uğraşmaktayım.

Bu arada ‘yabancı yoldaşlarla’ temas sağlamayı da üstlendiğimden ‘onların tecrübelerini içeren’ dahili bültenleri bilhassa Türkçeye ‘kazandırıyorum’ (!)

İspanyol mültecilerin cihetinden böyle bir ‘hazine’ (!) geldi...

*

O yıllar İspanya'sında hala Franko diktatörlüğü hüküm sürüyor ve şaka maka bizim ‘kardeş parti’ otuz küsur senelik bir ‘illegal mücadele’ mirasına sahip. Teksir makinasında çoğaltılmış on - on beş sayfalık metin yanılmıyorsam ‘Militana Konspirasyon Anahtarları’ başlığını taşıyordu.

Burada parantez açayım, tıpkı ‘ajit-prop’ gibi ve ondan da ileri giderek, komünist lisanın ‘konspirasyon’ kelimesi alavera dalavera işlerini tanımlar.

Zaptiye takibinden kurtulmak için nasıl kaldırım değiştireceksin; adam ayartmak için hangi futbol klubünü kuracaksın; bildiriyi vardiyada ne tür yöntemle dağıtacaksın; yuvalanmak için neden kanarya sevenler derneğini ele geçireceksin; gizli bastığın gazetenin mürekkebini nereden bulacaksın, sanatı batsın, ‘konspirasyon’ bunları bilmek, öğrenmek ve öğretmek ‘sanatıdır’ (!)

Ve, bu ‘sanat’ benim elime matador ‘yoldaşlar’ sayesinde ulaşmış olsa da esas ‘ustalar’ Moskova'daki ‘Lux Otel’de ağırlanmış ‘Komintern’ kalantorları, yani aslında aynı şehrin Jerzinki Meydanı'nda ikamet eden ‘KGB’ ajanlarıdır.

Rusya'dan nefret ediyor olmam da işin özünü değiştirmemektedir.

*

‘Militana Konspirasyon Anahtarları’na yumuldum ki, yahu müthiş ! Yukarıda saydıklarıma ve saymadıklarıma ek olarak bir de koskoca telefon bölümü var.

Ahizenin mümkünse hiç kullanılmaması gerektiğini ısrarla vurguluyor ve kullanmak mecburiyeti doğduğu takdirde de, parolalı konuşmaktan kabin seçmeye; ses tonu değiştirmekten düdük sesi beklemeye kadar bin bir tedbir sıralıyor.

Normal ! Bunu sonra ve sekreter Pajarov'un hatıratını okuduğumda öğrendim, meğer ilk telekulak Stalin'miş ve daha 1919'da Siyasi Büro üyelerinin hattını Kremlin santralından odasına bağlattırarak onları ispiyonlamaya başlamış.

Herif zaten elebaşı, hazırladığı zehirin tabii ki antidotunu da biliyor...

Neyse, külüstür daktiloda ‘Militana Konspirasyon Anahtarları’nı tercüm ederek gereken yere ulaştırdım ve ‘sorumlu militan görevimi’ ifa etmiş oldum.

*

Şimdi çeyrek asrı geçti ve şükür ben çoktan ‘dönek’ rütbesi kazandım ama o gün bu gündür telefon önünde asabiyet duyarım. Elim ahizeye giderken cız eder.

Alo... Ehlen ve sehlen... Bonjur bonsuvar... Evet hayır... Hadi baybay...

Hepsi bu ve yeter de artar bile !

Zaten daima ketum ve pimpirikli insandım üstelik gevezelikle de hiç aram yoktu ama o tarihten itibaren tam tetikte davranır oldum.

Bırakın netameli konu konuşmayı; bırakın mahrem aşk ilan etmeyi; bırakın boşboğaz cümle sarfetmeyi, yerin kulağı var ve ne me lazım, çocuklarımın hal hatırını sorarken veya pizzacı dükkanına pide ısmarlarken bile kısa keserim.

Hayatımı, fikirlerimi, sevdalarımı anlattığım vaki değildir.

Dolayısıyla, faturamı ödemek alicenaplığını gösteren ‘Hürriyet’ muhasebesi böyle komik rakkamlardan ötürü zahir düğün bayram ediyordur, anahat ahizesi ve mucidine beddua savurduğum cep aparatı, telekulak benim gibi bir kulağı kesiği dinlese ne yazar, dinlemese ne yazar ?

Farzedelim ki dinledi, eh ‘konspirasyon anahtarları’nı cebine yerleştirmiş ‘eski tüfek’ kulunuz öyle kolay kolay yaş tahtaya basar mı ?

Aziz okuyucularım sizi ikinci defa uyarıyorum ve kendi düşen ağlamaz, hem bu kulağı kesiğin naçiz tavsiyelerini, hem de telekulağın geniş, gepgeniş kepçe kulaklarını ciddiye alın.

Yazarın Tüm Yazıları