DEVLET varsa onun istihbarat örgütü de vardır. Olacaktır. Ordu, polis, yargı vs gibi!
Çünkü, madem ki o devlet insan ilişkilerini düzenlemekle yükümlü bir aygıttır, kendi bünyesinde de farklı organlar yaratarak iş bölümüne gitmesi pratik bir zorunluluktur.
Ve yukarıdaki tüm mekanizmalar devleti kollamak; dolayısıyla, dün dediğim gibi, biz Türklerin hücre genetiğine yazılmış olan "devletin bekaası"nı sağlamak görevini üstlenirler.
İşte, MİT Müsteşarı Emre Taner’in büyük öngörü ve geniş ufukla yapmış olduğu son saptamalar da bu misyonu harfiyen yerine getirmek çabasına tekabül ediyor.
Zaten de kızılca kıyamet burada kopuyor!
* * *
EVET burada kopuyor, zira "ayol, istihbarat örgütü yöneticisi konuşur muymuş" diye sanki "şekli" eleştiri getiriyormuş gibi gözükenlerin belden aşağı vurmasına aldırmayın.
İnsaf, hep ketum kalması gereken en yıldızlı generaller her an láfa karıştığında; veya, bir söyleyeceğini bin düşünmesi gereken en yüksek hakimler boşboğazlık yarışına girdiğinde "yaşa, varol, ağzından öpeyim" diye selám duran ve alkış tutan zevatın aklı şimdi mi geldi?
Çünkü, MİT Müsteşarına yönelik oklar Taner’in bürokrat kimliğinden yahut başında bulunduğu kurumun "mahrem yapısı"ndan kaynaklanmıyor. Bunu bir tek küláhım yutar.
"Hoşnutsuzluk" (!) ve "huzursuzluk" (!) açıklamanın "ö-z"ünden kaynaklanıyor.
* * *
ZİRA, her ne kadar çözüme değinmese de, MİT yöneticisinin yaptığı nesnel ve genel saptama, bugüne dekmutlak tabu ve mutlak doğru addedilen "statükocu tahliller"le çelişti.
Diğer bir deyişle, Emre Taner’in açıklamaları "devletin sürekliği"ni kollamak ve korumak için artık başka türlü düşünmek zorunda olduğumuz gerektiğini çağrıştırdı.
Satır aralarından denildi ki, "değişen dünyaya biz de devlet olarak ayak uyduralım. Tekrar 1989 sonrası gibi bocalamayalım ki, bekaamızı daha pürüzsüz ilerlesin."
Böylelikle de, láyıkıyla misyon ifa eden MİT, Türkiye’de hüküm süren büyük "mit"i; yani "devlet fetişisti" ideolojinin dayattığı "statüko mitolojisi"ni silkemek istemiş oldu.
Fakat dediğim gibi, tabii ki bunu böyle açıkça söylemedi de, eh árif olan da anladı.
* * *
TÜRKİYE Cumhuriyeti Devleti istihbarat kurumun böyle bir ihtiyaç hissetmiş olması hem normaldir, hem de o bizzat devlet açısından büyük bir şanstır.
Normaldir, çünkü haberalma örgütleri casusluk romanlarını ve filmlerini sonsuz aşar.
Böylesine organizmalar esas olarak, edindikleri bilgiler ve tahlili yapan beyinler sayesinde "görünürün ötesini görmek" vasfına sahiptirler. Buzdağının altına da bakarlar.
Ve dolayısıyla, eğer partizan ve önyargılı değillerse, bu birikim onları gerçekçi kılar.
Devletin sürekliliğini, bildikleri ve saptadıkları o gerçek çerçevesinde kollarlar.
Artı, TC için ne büyük talihtir ki, bazıları da MİT gibi çok vazifeşinaş davranırlar.
Belden aşağı vurulmasını göze almak pahasına, üstlendikleri görevi hakkıyla yerine getirebilmek için, gerçekle çelişen "statüko mitolojileri"ni silkelemek ihtiyacını hissederler.
* * *
ŞU kesin, ilkel ve şoven Kürt milliyetçiliği hariç tutarsak, Türkiye’de aklı başında ve ayakları yere basan hiç kimse "devletin bekaası"na karşı çıkmıyor.
Zaten de sorun, o devletin mevcut "statüko mitolojileri"yle mi; yoksa değişen dünya ve hayat dinamikleriyle mi "báki kalacağı" denkleminde odaklanıyor.
Ve tabii, ikincisini önerdiğiniz takdirde aynı statüko can havliyle "vatan haini" (!) ve "devlet düşmanı" (!) yaftasını yapıştırıyor ki, ayrıcalık ve dokunulmazlıklarını koruyabilsin!