GARİP ki garip; tuhaf ki tuhaf; acaip ki acaip! Vakıf mı, dernek mi, örgüt mü her ne haltsa, bizde "atmışsekizliler" sözcüğünü kullanan bir ahbap çavuşu kurumu var.
Bazen çarşaf çarşaf "ulusalcı" bildiri yayınlıyorlar.
"Laikçi" fetvá buyuruyorlar.
Bazen de, "statüko zaptiyesi olarak nasıl dipçik indirmeliyiz" diye kurs veriyorlar.
* * *
OYSA, o "atmışsekiz"i bizimle asla kıyaslanmayacak oranda yoğun ve derin yaşamış olan ülkelerde böyle şeylerin adı dahi telaffuz edilmez. Kurumlaşmak "ási" (!) kitaba uymaz.
Zira, "Mayıs isyanı" tamamen "anti-statüko" ve "anti-otorite" bir eksen çizmiştir.
Dolayısıyla da, onu "resmileştirmek" (!)bir zûl oluşturur.
Yüz seksen derece çelişir.
Ama siz şu Allah’ın işine bakın ki, kırk yıl önceki aynı Mayıs’ta tüm değerleri ters yüz eden ve isyanı tamamen "karşı devrimci" kılan bir Türkiye’de açıkgözler peydahlanıyor.
Kelime fetişizmi sayesinde sıfatı gaspettikleri yetmiyormuş gibi, bir de ev-ren-sel "atmışsekiz"in bütün talep, değer ve ütopyalarını iğfal ediyorlar. Irzına geçiyorlar.
* * *
FAKAT aslına bakarsanız, çok fazla da haksızlık etmemem gerekiyor.
Çünkü, sırtlarına cırtlak bir "atmışsekizli" yaftası yapıştıran ve "ulusalcı" kesimin en "statüko zaptiyesi" cenáhına yamanan bu muhteremler öz itibariyle gerçeği temsil ediyorlar.
Kırk yıl önceki Türkiye Mayısı’nın aynasını tutuyorlar.
Merteği gözümüze sokuyorlar.
Ve o bizim "alaturka atmışsekiz"in, Batı toplumlarının kendilerini sorguladığı; daha doğrusu, sorgulamak için uyarıcı bir işlev verdiği "evrensel atmışsekiz"le asla ilgisi yoktur.
* * *
YOKTUR ve hadi ellili yılların "vatandaş Türkçe konuş" ırkçılığına çıkmayayım.
Ancak her halükarda, sonsuz istisnai durumlar hariç, ülkemizdeki "gençlik hareketi" en baştan itibaren "statüko yandaşı" bir eksende gelişmiştir. Hep şoven temele oturmuştur.
1960 Nisanı’nın "katil Menderes" gösterileri ve 27 Mayıs darbesinin "ordu gençlik elele" sloganları da söz konusu "statüker muhafazakarlık"ın çok somut göstergeleridir.
Zaten, Türkiye’deki 1968 Mayısı’nın kökenleri de aynı zeminde boy atmıştır.
* * *
ÖYLE ve nitekim, esas viraj 1964 yılında dönülmüştür.
İlk Kıbrıs arbedesine uzanır.
Sağ ve sol kavramlarının "s"inden habersiz öğrencilerin, Hava Kuvvetleri Komutanı’nı kastederek, "bombala Tansel, bombala" diye tezahürat yapması bir takvim başlangıcıdır.
ABD’nin Johnson mektubuyla müdahaleyi önlemesi; tepki olarak "millet yapar" kampanyasıyla yerli çıkartma gemisi inşa edilmesi; bilhassa da, dünyadaki tüm "68 Mayıs"larında geri planı belirleyen Vietnam Savaşı’nın Türkiye’de ana gündemi oluşturması, aslında bugünkü "ulusalcılık"a epey benzeşen bir "ruhi atmosfer" yaratmıştır.
"Yarı tecritçi yarı milliyetçi yarı intikamcı" rüzgárlar esmiştir.
* * *
İŞTE tam burada da ilk "solcular" (!) devreye girmiştir.
Hiç hazmetmemiş oldukları bir Marksizm salçasını da bulayarak, havayı "anti-emperyalist eksene kanalize etmişlerdir.
Eh, kafaların böylesine karışık; ideolojilerin böylesine çorba ve beyinlerin böylesine şartlanmış olduğu bir ortamda da Türkiye hilkat garibesi bir "atmışsekiz" buzağılamıştır.
Bırakın evrensel "Mayıs"la benzerliğini, onun özgürlükçülüğüne tamamen zıttır.
Dolayısıyla, kırk yıl önce kampüste "statüko zaptiyesi" olanların bugün de hayatta "ulusalcı" kesilmesini ve "atmışsekizlilik" sıfatını gaspetmesini çok yadırgamamak gerekir.
Olgu maddenin tabiatına, tarihin kaosuna ve hilkat garibesinin kan grubuna uygundur.
Ama sırtımız ılık Mayıs güneşiyle değil, zemheri ayın totaliter ayazıyla ürpermektedir.