Lozan’ı deldirtmeyeceğiz!

DİNSİZİN hakkından imansız gelir, yukarıdaki sloganı işte ben sahipleniyorum.

Eh, madem ki "ulusalcı" demagoglar belden aşağı vurmaya yeltenirken Cumhuriyet’imizi uluslararası planda resmileştiren antlaşma üzerinden tatava üretiyorlar; o halde ben de, tabii ki onlar gibi mugalátá ve sahtekárlığa tenezzül etmeksizin, o şiarı onlara bırakmıyorum.

Tıpkı, söz konusu Cumhuriyeti asla "cumhuriyetçi" yaftalı bezirgánlara ve büyük Mustafa Kemal’i asla "Kemalist" etiketli şarlatanlara hibe etmediğim ve etmeyeceğim gibi!

Demagogların ağzına biber sürerek işte haykırıyorum: "Lozan’ı deldirtmeyeceğiz."

* * *

ŞUNDAN
haykırıyorum ki, hafta içinde okuduğunuz için şimdi ayrıntıya girmiyorum, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi "Azınlık Vakıfları" konusunda Ankara’yı mahkûm etti.

Tazminat ödeyeceğiz ve karar "emsál" oluşturduğundan da, hálá Sezer vetolu yasa değişmediği takdirde, Strasbourg’da açılmış diğer davalar patır patır aleyhte sonuçlanacak.

Mülki hukuksuzluk göz çıkarttığı için AİHM buradaki gerekçeyi Lozan’a bağlamadı.

Ama "ulusalcı"ların gönlü ferah olsun, zira 1974’e dek süren uygulamayı onaylayarak ve Türkiye’yi mahkûm ederek, tam tersine, aslında dolaylı yönden o Lozan’ı sahiplendi.

Çünkü, Bursa’daki sağır sultan bile biliyor ki, eğer Antlaşma 1923’ten beri defalarca ve defalarca "delindiyse", bunu kevgire çevirmiş olan yegáne taraf Türkiye’dir!

Gayr-i müslim azınlıklara yönelik tecavüzlerden ilk aklıma gelenleri sayayım mı?

* * *

BÖLGEYİ terketmeleri için 1933’te Trakya Yahudilerine karşı pogrom düzenlendi.

1942 Mayısında Anadolu Ajansı’nda çalışan Museviler bu kurumdan acilen kovuldu.

Yine 1942’de, dönmeler dahil İslam kökenli olmayanlara "Varlık Vergisi" uygulandı. Mülkleri ellerinden alındı ve ödeyemeyenler Aşkale’de kürek cezasına çarptırıldı.

1956’da Rumlara karşı dehşet bir pogrom gerçekleştirildi. Helenler hızla göç etti.

1964’teki gizli kararnameyle yine Rum mallarının mülkiyet değişim hakkı yasaklandı.

Heybeliada Ruhban Okulu "kitabına uydurularak" (!) 1971’de kapatıldı

1974’ten itibaren de azınlık vakıflarına çullanmak için yine iş "kitabına uyduruldu".

Tabii, pasaport ve kimlik numaralarındaki "azınlık şifrelemesi"nden, aynı azınlıkların sivil ve askeri memur olmasını yasaklayan "görünmez yasalar"a burada hiç değinmiyorum.

* * *

EE, hadi geçtim o "kapı gibi" Lozan’ı mozanı falan da, en temel, en asgári ve en hayati hak ve özgürlükleri "delen" (!) taraf kim oluyor?

1974 öncesini onaylamakla AİHM neden hem Antlaşma’yı, hem Ankara’nın bu tarihe kadar ona uyduğunu teyit ediyor da, ancak sonrası için "kevgire döndü" hükmünü nasıl veriyor ?

"Lozan’ı deldirtmeyeceğiz" diye çocuk kandırmayalım, burnumuz daha da uzuyor.

* * *

AMA doğru, çok milletli ve çok dinli bir imparatorluktan ulus devlete kolay geçilmez.

Dolayısıyla, özünde Türkiye’nin "etno İslamileşmesi"ne tekabül eden yukarıdaki tablo bir dereceye kadar anlaşılabilir. Günáh çıkartmanın ve yakınmanın pek álemi yoktur.

Ancak, o ulus devleti kuralı ve bunu Lozan’da söke söke tescil ettireli tam 83 yıl bitti!

Rüştümüzü ispat ettik ve akıl çağına girdik.

Üstelik, gayr-i müslim yurtaşların oranı bugün o 83 yıl öncesinin kat be kat altındadır.

Heyhat, artık azınlık bile sayılamazlar. Onları mikroskobik bir virgüle dönüştürdük.

Ve insaf, tüm bunlara rağmen "Sevr paranoyası" hálá kol geziyor. Hálá prim yapıyor

Ekümenik Patrikhane’den, Haliç ayinine; Süryani yurttaşlara kiliseden, azınlık vakıfları mülkiyetine, her defasında "Lozan’ı deldirtmeyeceğiz" demagojisinden medet umuluyor.

Öyle mi efendiler, o halde size artık "Lozan’ı deldirtmeyeceğiz" ve deldiğiniz yeter!
Yazarın Tüm Yazıları