Kusur kalsın

BELKİ, "komünistliği depreşti, hücre sekreterine özeleştiri yapıyor" diyeceksiniz.

Belki de, "Hıristiyanlıktan bahsettiği için İseviliğe özendi ve papaz efendi önünde günáh çıkartıyor" diye düşüneceksiniz.

Yorumunuz sizi bağlar, ben burada en önce dobra dobra özür dileyeceğim.

Çünkü, bu sütunda arada bir gazaba gelip "kara Katolik" deyimini kullanıyorum.

Dolayısıyla, hem haksızlık, hem densizlik, hem de edepsizlik etmiş oluyorum.

* * *

OYSA, eğer Katoliklik "kara"ysa (!), o halde Protestanlığı da hiç tereddütsüz "kapkara" ve "zifiri kara" diye sıfatlandırmam gerekirdi.

İki gündür değindiğim nedenlerden ötürü, Luther ve Calvin’in öncülük ettiği reform hareketi "ilk bakışta" sempati yarattığı dalgasına düşüp ve gazına gelip, bunu yapmadım.

Halbuki, bu yüzeysel "ilk bakış"ı aşıp ufkumuzu derin bir "adamakıllı bakışa" daldırdığımız an, söz konusu Protestanlığın hiç mi hiç matah bir şey olmadığı göz çıkartır.

Zira, Max Weber’in zaten artık çok sorgulanan olumlama teorisine rağmen Cenevre ve Wittenberg kökenli İsevi hareket hem gelişim süreci, hem de "ilk an"ı itibarıyla "sakat"tır.

Aslında onun yanında zemzem suyuyla yıkanmış olan Katoliklikten katmerli geridedir.

Dolayısıyla, İslam’a ne "emsál", ne "model" oluşturabilir ve asla oluşturmamalıdır!

* * *

ZATEN, eğer iki din tarihi arasında illá paralellik kurulmak isteniyorsa, bu takdirde, Hıristiyanlıktaki genel "Protestan" deyimi ancak Müslümanlığın "Selefilik"ine tekabül eder.

Aynı Protestanlığın en mutaassıp, en bağnaz, en püriten, açıkçası en "ge-ri-ci" varyantını oluşturan "Kalvinizm" ise olsa olsa, Arabi çölün "Vehhabilik"iyle özdeşleşebilir.

Eh, işte her iki taraf da "öze dönüş" ve "asr-ı saadet" arayışından dem vuruyor.

Dolayısıyla, ilkinde "detay"dan (!) ayıklanmış o ruhsuz kilise ve ikincisinde taşı bile haram sayılan o tümseksiz mezar, biri ayin-i ruhaniye, diğeri ise cenaze namazına buyursun.

Bin Ladin’i ise zenci linçi takdis eden Amerikan tarikatlarla eşleştirmek gerekecektir.

Bu yüzden, haddimi bilmeden kullandığım "kara" sözünü ağzımdan artık yel alsın.

Cüppeli Papa’sı, taftalı kardinali ve şaşaalı Vatikan’ıyla Katolikliğin gözünü seveyim.

O Katoliklik ki, binyıllardan süzülen evrenselliği sayesinde, gerilla savaşı vaaz eden Don Helder Camara’nın "sol" (!) "kurtuluş teolojisi"nden; Latince áyin dayatan "sağ" (!) "köktenci"lere dek, en zıt kutupları bile aynı mábette tutmak hoşgörü ve becerisine sahiptir.

Hıristiyan olsaydım hemen Roma’ya gider ve San Pietro Katedrali’ne mum dikerdim.

* * *

ŞAKA bir yana, belki, "Müslümanlıkta din hiyerarşisi ve ruhban sınıfı yok, o halde İslam açısından Protestanlığı tartışmak zaten en baştan anlamsızdır" diyeceksiniz.

Kısmen katılıyorum ama, benim esas söylemek istediğim şey şu noktada odaklanıyor:

İki din arasında tıpkılıklar olsaydı dahi, Protestanlığın önce bir "imani teoloji" ve ona hemen koşut olarak da bir "milli ideoloji" olarak reddedilmesi gerekir. Başlarına çalsınlar!

Burada Calvin’in Cenevre’deki sultasına uzanmadan, 20. asır kabusuyla yetineceğim.

Eğer Nazizm dehşeti Protestan Almanya’da dev ve irrasyonel bir kitle desteği bulmuş; buna karşılık, zaten asla o Nazizmle kıyaslanmayacak oranda "insani" olmasına rağmen bile Faşizm Katolik İtalya’da aynı ölçüde dikiş tutturamamışsa, bunlar tesadüfi şeyler değildir!

Fark din kültüründen soyutlanamaz. Protestanlığın "hümanizma"sı kof bir efsanedir.

Dolayısıyla, aman aman "reform"u da, "protesto"su da kusur kalsın, İslam’ın moderniteyle yaşadığı vahim krize Hıristiyan Protestanlık "çare" ve "emsál" oluşturamaz.

Ancaak, bütün bunlar bir "vahiy" olarak İslam’ın değil, "kûl" olarak "müminler"in yenilenmek zorunda olduğu gerçeğini değiştirmez ki, konuyu başka bir yazıya bırakıyorum.
Yazarın Tüm Yazıları