"CUMHURİYET Devrimi"mizin "Kurucu efsane" yaratması sonsuz ölçüde doğaldır.
Çünkü, bütün devrimlerin ideolojik meşruiyete ihtiyacı vardır. Aksi düşünülemez.
Böyle bir meşruluğa ulaşmanın yöntemi de gökten zembille indirilen; en azından, kolektif hafızadaki bir mevcudu "kendine yontan" hayali mitolojiler üretmekten geçer.
Nitekim Fransız "İhtilál-i Kebir"i, "ulus bilinci"ni, aslında o bilinçle hiçbir ilgisi bulunmasa da, Ortaçağ Frank kralı Klovis’in Hıristiyanlığa geçiş vaftizine uzandırmıştı.
Stalin ise "Bolşevik vatan savunması"nı Korkunç İvan’la bütünleştirdi.
Afrika bağımsızlığı da "negritüd" denilen "zenci methiyesi"ne paralel seyir izledi.
Dolayısıyla, Cumhuriyet’in de aynı tür "kurucu efsane" üretmesi yadırgatıcı değildir.
* * *
ANCAK bunlardan bir tanesi; daha doğrusu, birbirleriyle bütünleşmiş iki tanesi var ki, o gün dahi ipe sapa gelir yanları yoktu ama, bugün düşüncesi bile tüyler ürpertmeye yetiyor.
"Türk Tarih Tezi"ni ve "Güneş Dil Teorisi"ni kastettim.
Ve her ikisi de artık bütünüyle defterden ve hafızadan silmemiz gerekiyor ki, 83. yaşgününü idrak etmekte olduğumuz Cumhuriyet’in "rasyonel akıl" hedefine sadık kalalım.
* * *
BİRİNCİSİNDE, yani Türkleri "tüm insan uygarlığının kökeni" yapan "Tarih Tez"inde, hadi o günün dünyasında geçerli akçe olduğu için "ahláki" boyutu geçeyim.
Örneğin, resmi ideolog Afet İnan’ın cinneti, "ári ırk"tan indiğimizi ispatlamak için Mimar Sinan’ın türbedeki sandukasını açıp, kafatasını ölçmeye vardırmasını unutayım.
Fakat bunun ötesinde, bırakın minnacık bir "bilimsellik"i falan, yukarıdaki "tez" baştan sona uydurmasyon, palavrasyon ve atmasyondur ki, serçe parmağı değseniz, dökülür.
* * *
AYNI şey tabii ki "Güneş Dil Teorisi" için de geçerlidir.
Nasıl ki yukarıdaki "tez"e göre, bütün uygar ırkların "ata"sı Türklerdir; forseps, sezaryen falan, "teori" de bu defa tüm "uygarlık" lisanlarını Türkçe’den "doğurtur".
Artı, onlar da Hint-Avrupa kökenli değil diye, Fince ve Macarca’yı kardeş ilán eder.
Lengüistik, etimoloji, semiyoloji hak getire, "Türk Tarih Tez"inin bir Siyam ikizi olan "Güneş Dil Teorisi" de o aynı oranda uydurmasyon, palavrasyon ve de atmasyondur.
* * *
İMDİİ, başta söylediğim gibi, ne denli áfáki olursa olsun, "Cumhuriyet Devrimi"nin yukarıdaki "kurucu efsaneler"i kendi meşruiyetini sağlamak açısından yaratması doğaldır.
Ama asla doğal olmayan şey, az biraz kesip budadıktan sonra, seksen üç yıl sonra dahi hálá bunların sürdürülmesidir ki, zaten "statüko zaptiyeliği" derken hep bunu kastediyorum.
Örneğin, ilkokuldan itibaren kávimler göçü tarih derslerinden öğretilirken "merkez"e daima Türk’ün oturtulması, göz çıkartan yerleri yontulmuş o "tez"in "diet" bir varyantıdır.
Fince ayıp kaçacak, "arı Türkçe" ahmaklığıyla dil nüanslarının ve kültür hafızasının; dolayısıyla aslında düşüncenin iğdiş ve hadım edilmesi de, o "teori"nin "light" bir türevidir
Ve işte bu bilinçaltı şartlanmadır ki, "Türk’ün Türkten başta dostu yoktur" ve "biz bize benzeriz" şiarlarındaki şoven milliyetçiliği ve "öteki" nefretini sürekli kılmaktadır.
* * *
OYSA, tüm devrimler gibi "kurucu efsane" üretti ama, "Cumhuriyet Devrimi"nin mayasında da, hamurunda da, hedefinde de "nesnel gerçek" ve "mantıki akıl" vardır.
Yarattığı mitoloji de bir "meşruiyet ihtiyacı"ndan başka bir şey değildir ve olamaz.
Ve dün onun ihtiyaçtan yaratmış olduğu "kurucu efsane"yi bugün yıktığımız ölçüdedir ki, yarın "meş-ru" Cumhuriyet’imizi hakkıyla ve láyıkıyla kutlayacağız.