Kürt sorunu: Başlamak, kazanmak ve kaybetmek

Yazıya Tarhan Erdem’in son Hakkâri katliamı ertesinde kaleme aldığı o akl-ı selim makalesinden bir alıntıyla başlayacağım. Perşembe günkü “Radikal”de yayınlandı.

Haberin Devamı

“ ‘Dün kazanmıştık bugün niye kaybediyoruz?’ diye soranların heyecanına, duygusallığına kapılmadan düşünülmelidir! ‘Dün’ kazanılan bir şey yoktu!
Son yirni yılda da, seksen yılda da kazanılan bir şey yoktur!”
 “Bugün ‘sözün bittiği’ yer değildir ve dün gibi, ‘nerede kalmıştık’ diye başlanacak gündür!”

EVET, öyledir! Bugün de tıpkı dün gibi “nerede kalmıştık” diye başlanacak gündür!
Çünkü Kürt meselesinde ne o dün, ne de Cumhuriyet tarihinde hiçbir şey kazanılmadı.
Ama doğru, Şeyh Sait’in şu kadar yandaşını asarak, Dersim’in bu kadar insanı bombalayarak veya PKK’nın o kadar militanını temizleyerek sindirmeyi başardığımız oldu.

SİNDİRMEK! Meselenin bam teli de bu yanılgı mantığa odaklanıyor ya!
Çünkü Kürtleri sindirerek ancak zaman kazandık. O kadar! Dirhem fazlası yok!
Kötek politikasıyla benliklerin ve beyinlerin derinliği değil ancak tavırların zahiriliği denetlenebilirdi.  Nitekim de hep öyle oldu. Üstelik kinler, hınçlar, travmalar kıyasıya bilendi.
Dolayısıyla, yukarıdaki örneklerde ikide bir yaşandığı gibi, balyoz indirdikten sonra ortalık bir müddet süt liman kesilince “savaşı” da kazandığımız zehabına kapıldık.
Fakat her defasında bir süre sonra “hastalığın” (!) tekrar nüksettiğine tanık olduk.

Haberin Devamı

İMDİİ, başımızı kuma gömmenin âlemi yok ve artık şu inatçı gerçek dank etsin:
Değil kazanmak, değil pata kalmak, değil hakeme bırakmak, biz yukarıdaki “savaş”ın ana ve asıl cephesinde, yani politik ve ideolojik mevzide kesin yenilgiye uğradık.
Aynı Kürtlerin özerklik veya federasyon doğrultusundaki taleplerini ise artık “şiddet son bulsun, her şey tabusuz biçimde tartışılabilir” sıradanlığı ve olgunluğuyla karşılıyoruz.
Lamı cimi yok ve tevile kalkışan yalnız kendinin inanacağı bir yalana başvurmuş olur!
Yenilgi kelimesi hafif kalıyor, sığınılan siper eski paradigmanın düpedüz hezimetidir!
Ve aslına bakarsanız da Türkü ve Kürdüyle tüm ülke için sonsuz hayırlı bir tedavidir!

PEKİ ya öteki, yani askeri içerikli savaş? Onu da kazanmadık! Ama kaybetmedik de!
Oysa mazideki “sindirmeler”e tınmamış olan eski dünya düzeninde yaşıyor olsaydık, koskoca TSK karşısında on tane PKK olsa kaç yazar, şüphesiz bunu da kazanacaktık.
Fakat aslında tekrar zaman kazanmış olacaktık. Başka bir Pirüs zaferiyle avunacaktık.
Zira paradigma yenilenmediği takdirde mutlaka onbirinci bir PKK peydahlanacaktı.
Öte yandan, eski dünya tabiri dahi ona az gelir, köhnelik âleminde yaşayan şimdiki PKK da uygulamak ahmaklığını sürdürdüğü yöntemlerle askeri savaşı kazanamayacaktır.
Zaten böyle bir hedefi yoktur ve İmralı’ya da, Kandil’e de, BDP’ye de muhtaç oldukları hayat ve siyaset iksiri şırıngalayan tek bir temel unsur vardır:
Tekilci ve eritmeci ulus-devlet anlayışının yukarıdaki politik - ideolojik savaşta yenilgiye uğradığını cesurca kabullendikten sonra samimi bir özeleştiri yaparak, bir lütuf olarak değil bir hak olarak Kürt milli kimliğini resmen, hukuken ve manen tescil etmemesi!
Yani top hâlâ ve daima devlettedir ki, böyle bir cesaret “silahşörler”e nal toplatır.
O halde Tarhan Erdem’in dediği gibi, Hakkâri’den sonra bile Kürt meselesinde güne  “nerede kalmıştık” diye başlayalım ki şiddet teslimiyet ve barış muzafferiyet bayrağı çeksin!

 

Yazarın Tüm Yazıları