AKSİNİ söyleyen iftira atar, diğer bir dizi dürüst kalemle birlikte bu satırlar yazarı da, en netameli günlerde bile, inkárcılığa karşı Kürt kimlik aidiyetini sahiplendi. Taviz vermedi.
Yukarıdaki sağlam duruşo sıra, şimdiye oranla çok daha fazla yürek gerektiriyordu.
Ámiyane tabirle, her babayiğidi sıkmıyordu. Statüko biber sürdüğü için, dün "Kürt" adını telaffuz etmek dahi, bugün ahval-i ádiye sayılan edebiyattan kat be kat riziko içeriyordu.
Sonrası malûm, "devrán" giderek değişti.
***
TABİİ ki olumlu yönde değişti ama, aynı ahláki kalemlerin büyük çoğunluğu gibi bu satırlar yazarı da hanidir Kürt siyasetiyle kendisi arasına ciddi mesafe koyuyor. Uçurum açıldı.
O halde, bizler mi "karşı safa" (!) geçtik? Yelken mi mayna ettik?
Son tahlilde Türk etnisite veya aidiyeti taşıdığımız için, Stalin - Goebbels melezi lügat paralayan ilkel Kürt milliyetçiliğinin lisanıyla, "Te-Ce ırkçılığına teslim" mi olduk?
Yahut, bu defa statüko sözcülerinin çağrıştırdığı gibi, biz "nahifler"in(!) kafasına Kürtlerin "gerçek maksadı" (!) nihayet dank etti de, uykudan uyanıp hizaya mı geldik?
Hayır, hayır, hayır ve ne biri, ne de öteki!
***
DEMOKRATLAR dün nerede duruyorlarsa, milim şaşmadan, bugün de oradalar.
Yani, her türlü altyapısı dahil, kimlik aidiyeti tescil edilmiş Kürt kökenli yurttaşları kapsayan ve kucaklayan sivil ve çoğulcu bir demokrasiyi sahipleniyorlar.
Nitekim, Türk sorununun da, Kürt sorununun da yegáne çözümü bu projenin içindedir.
Millet ve ülke bütünlüğü ise tabii ki kesindir, zira bunlarsız ulus - devlet zaten olmaz.
İşte, dün bunu söylüyorduk; bugün de bunu söylüyoruz; yarın da bunu söyleyeceğiz.
***
OYSA, komplo teorisi üretip illá statükoyla danışıklı dövüş içindedir demiyorum ama, onunla doğal bir paralellik izleyen Kürt şovenizmi, yukarıdaki projenin önüne barikat dikiyor.
Háttá, "dış dinamikler" sayesinde kısmen gerilemiş o statükonun karşı taarruza geçip tekrar mevzi kazanmasına hizmet ettiği içindir ki, şu an belki de en büyük engeli oluşturuyor.
Üstelik, AP yetkilisi Lagendijk’in son beyanı ortada, dünyayı anlamaktan áciz Kürt milliyetçiliği, söz konusu "dış dinamikler"den statüko kadar bile ders çıkartamıyor.
Türkolduğum için değil sonsuz nesnel gerçek olduğu için şunu tekrar vurgulayayım:
***
KÜRT milliyetçiliği ağzıyla kuş tutsa hiç yazar, sosyal coğrafyası asla Çekoslovakya ve millet harcı asla Belçika olmayan bir Türkiye’den tek karış dahi toprak "kopartamaz"!
Bırakın bunu, ülkenin mevcutulus - devlet işleyiş ve mekanizmasını da "sarsamaz".
Kimse düş kurmasın ve daha önemlisi, köylü ve lumpen insanları hayalle kandırmasın:
"Bıçak kemiğe dayandığı" takdirde, o "dış dinamikler"in Ankara’ya sağlayacağı dev destek dahil ve geçtim "bölünmeyi", Türkiye’nin "gevşemesi"ne(!)dahi izin verilmez.
İster sevinin, ister üzülün, bu, hem "reelpolitik", hem de beşeri bir vakıadır!
***
OYSA, Kürt şovenizmi işte bu "bıçağı kemiye dayandırmak" stratejisine oynuyor.
Yani, demokratikleşmeyi; dolayısıyla Kürt kimlik tescilini aslında hiç umursamadığı; háttá aksine, böyle bir gelişme onun tırmandırma siyasetiyle çeliştiği için, kaosu körüklüyor.
Nihayetinde de "parsayı toplayacağını" sanıyor ki, ne diyeyim, kargalar bile güler!
Ancak, maceraperest budalalık statüko zaptiyelerine hizmet ettiği ölçüde, Türk - Kürt, ülkemizdeki tüm demokrasi yandaşlarının kaderiyle oynuyor. Puşt mermisi sıkıyor.
Ve, Türk demokratlar en netámeli günlerde bile susmamak cesaret ve ahlákını gösterdi
Kürt demokratlar hálá susacak mı ve de suskunlar hálá "demokrat" addedilebilir mi?