Hadi Uluengin: Kurban meselesi

Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

Kasap dört koçtan ilkini apartman avlusunun beton zeminine yatırıp bıçağı besmeleyle eline aldığında kuzenlerim, kardeşim ve ben dehşetle karışık bir heyecan içinde ve gözlerimiz hem açık, hem kapalı arka balkondan aşağı sarkar; son refleks debelenmeleri yavaşladığında da, sünnet hokkabazı ‘oldu da bitti maşallah, iyi gün görür inşallah’ı söylemişçesine, artık korkusuzca bakardık.

Ardından, kaçınılmaz akıbetlerini anladıkları için deminden beri küçücük avlunun tam ters köşesinde sessizce bekleşen diğerlerinin sırası gelirdi.

Hangi parçaların kime dağıtılacağına nezaret edecek olan Anneannem ise hafiften hafife, ‘eskiler de olmasa ailede erkek mi kaldı’ diye yakınırdı.

Bununla kastedilen, artık çok ilerlemiş yaşına ve familyamın Teşvikiye- Nişantası - Şişli üçgenindeki en alafranga kesim mensubiyetine rağmen Ziya Bey Enişte'nin kurbanları bizzat kesmek geleneğini hala sürdürmesiydi.

Ve nihayet, öğle yemeğine doğru, mutfakta kavrulan taze etin kekik kokusu, bütün evi sarmalamış olan o ağır ve tarifi imkansız kokuyu biraz dağıtırdı.

Kurban Bayramı ‘şiddet kültürü’yle yoğrulmamda hayati bir aşama oldu !

* * *

‘ŞİDDET kültürü’ deyimini kullandım ama ibadeti şahsen yerine getirmesem bile Allah getirenlerinkini kabul etsin, önce Hazreti İsmail'in adandığı ve bütün dinlerde çok önemli bir yeri olan kurban ritüeline karşı değilim.

Ahiret günü her koyun kendi bacağından, her insan da kendi inancından asılacak, ilahi mitolojileri yorumlamak bana düşmez.

Üstelik, Fıkıh alimi değilim, sünnet mi, farz mı tartışmalarına katılmak gibi bir selahiyetim yok. Elektroşok konusunda ise Ali Bulaç'ın ‘ehil hayvan’ açıklamasına hak veriyor ve yöntemin bugünkü zaaflarını kabulleniyorum.

Ancaak !..

* * *

ANCAK, dünkü ‘Hürriyet’te iki korkunç, iki dehşet fotoğraf vardı.

Bıçaktan kaçmasın diye Kayseri'deki boğanın ayakları daha canlıyken parçalanmış; İzmir'deki koç da caddenin ortasında mazgala yatırılmış...

Fotoğrafı yayımlanmadı ama bunlara bir de, belediyelerin yıllardır bedava mezbaha tahsis etmesine rağmen bazı Türkler de dahil, Avrupa'da yaşayan pek çok Müslümanın evlerindeki banyo küvetinde koyun boğazlamasını ekleyin...

İşte ‘şiddet kültürü’ budur. İşte vahşet bu enstantanelerle sıradanlaşır.

Ve, eğer İslam aleminde insan hayatı böylesine ucuzsa ve eğer Batman'daki, Cezayir'deki veya Nijerya'deki caniler kıyam yaparken gırtlak mıntıkasına özel alaka gösteriyorlarsa, bunda Kurban Bayramı'nın genel ortamı belirleyicidir!

Çünkü, çocukluk balkonundan apartman avlusunda debelenen hayvana bakmış olmak, ister istemez, öldürmek eylemini bilinçaltına ‘ehlileştirir’ (!)

Ayakları parçalanmış boğa, caddeye yatırılmış koç, küvete akıtılmış kan da şiddetin sıradanlaşmasını ve bunun giderek bir kültüre dönüşmesini getirir.

Nihayetinde götürdüğü nokta ise, Mağribi katilin kendisini Hazreti İbrahim yerine koyarak, dört ayaklı koyunu değil Ademoğlunu kıtır kıtır kesmesidir !

* * *

DOĞRU, tabii ki kimsenin ibadetine karışılamaz! Fakat kimseye de ‘şiddet kültürü’nün tohumlarını saçan bir kamu alanı ve görüntü ortamı dayatılamaz!

Söz konusu kamusal alan yalnız caddeleri, sokakları, parkları, camileri değil, apartman avluları veya ev bodrumları dahil özel mekanları da kapsar.

21. asır arifesindeyiz ve uygarlık ülkelerinde mezbaha diye bir yer var!

Allah kabul etsin, sünneti yerine getirecek olanlar oraya giderler; ister kendileri keser, ister vekile bırakırlar; etini dağıtarak da sevaba girerler.

Bir de, Kurban Bayramı'ndaki kesme, biçme, yüzme sıradanlaşmasıyla İslam toplumlarındaki genel ‘şiddet kültürü’ arasında ilişki olup olmadığı sorusunu soranlar, bu toplumların derin bilinçaltındaki ruhi koridorlara girerler !

Yazarın Tüm Yazıları