Gece ortası Kumkapı’yla Yenikapı arasında kapı kapı dolanıyorum. Tanımadığım bambaşka bir sosyoloji, bambaşka bir ahali, bambaşka bir doku içinde cevap arıyorum.
Karanlıktı. Hadi tam zifiriydi demeyeyim ama, yine de çok karanlıktı.
Evlerin açık kapısından sızan sarı huzmeler ve dükkan camekanlarından taşan neon ışıklar eğer az biraz aydınlık saçmasaydı, köhne şosedeki deliklerde sendelemek yahut sokağın her yanına taşmış çöp yığınlarına dalmak işten bile değildi.
Hatta, etrafta fink atan sayısız kedilerden birisinin kuyruğuna basmak da mümkündü. Şimdi ortalıkta ne deminki yakamoz pırıltısı, ne de ses cümbüşü vardı.
Şimdi hüzünler inmişti.
Çünkü şimdigecevakti; çünkü şimdi gece ortası; çünkü şimdi gece yarısı ve ben refakatçimle birlikte Kumkapı’dan Aksaray’a doğru yürüyorum.
Hayır, o Kumkapı’ya felekten bir gece çalmak için gitmedim.
Ne masalardan birine oturdum, ne tek kadeh parlattım, ne de Rumeli havasına kulak verdim.
ICIĞINI CICIĞINI BİLİRİM
Sadecene ve sadecene, istasyondan itibaren Yenikapı’ya yürümek için gittim.
Zaten de, nispeten anayol sayılabilecek Türkeli Caddesi güzergáhını izlemiyorum.
Telliodalar, Mollataşı, Ehlidil falan, en ara sokaklara dalıyorum. Kayboluyorum.
Ama kaybolamıyorum ve de kaybolamam ki!
Kaybolamam, zira dişimi sıksamyarım yüzyıla yaklaşacak, Láleli’deki Koca Ragıp Paşa İlkokulu son sınıfta Tevfik Kut’a dönüşüp Gedikpaşa’ya taşındığında, sınıfımı, öğretmenimi ve arkadaşlarımı kaybetmeyeyim diye ebeveynlerim beni de oraya göndermişti.
Velev ki Haydar Bey Eczanesi’nde hademe Fatmanım elimizden tutup, bizleri her sabah akşam okula götürüp getiriyor olsun?
Velev ki annem, "Sakın o ne idiğü belirsiz mahallede dolaşmaya kalkışma" diye tembihleyip dursun?
Kadırga’da beş kuruşa çifte lokum; Langa’da turfanda salatalık; Nişanca’da misket yutmaca; Allah bir daha göstermesin, Surp Harutyun Kilisesi’nde Hrant’ın cenazesi falan, zil çalmadan ve papara yemeden öğleden sonra derslerine geri dönmeli.
Ben buraların ıcığını cıcığını bilirim, kaybolamam ki!
Ancak, coğrafyasında kaybolamıyorum ama sosyolojisinde kayboluyorum.
Zaten, kayboldum gitti. Yolumu yitirdim. Rehbersiz dolanıyorum.
Sokakların karanlığından dolayı değil, insanların bilinmezliğinden dolayı rotamı şaşırdım.
Çünkü, mekán hemen hiç değişmediyse de ahali öylesine sonsuz değişmiş ki!
Tanımadığım ve tanımayacağım ölçüde değişmiş.
BAMBAŞKA BİR DOKU
Kabul, buralar her zaman mütevazı mahalleler oldular.
Hatta, yoksul mahalleler oldular.
Buralarda hiçbir zaman "kalburüstü" aileler ikámet etmedi. Aydınlıklar ışıldamadı.
Ne yukarıdaki Ordu Caddesi’nin farklılıklar kalabalığına rastlandı, ne de aşağıdaki sahilin yakamozlar denizine girildi.
Káh ahşap, káh kágir evlerde daima, çoğunluğu Ermeni, haylisi Türk ve birazı Rum olmak üzere, nafakasını denizden çıkartan dost balıkçılar; odunu mobilyaya dönüştüren mahir marangozlar;"siftahı senden, bereketi Allah’tan" diyen kanaatkár işportacılar; Paskalya yumurtasını tokuşturan uslu çocuklar; neden, neden sonraları da, uzak köylerinden göçmüş taşra insanları oturdular.
Dolayısıyla, buralar daima İstanbul’un "avam" (!); hadi bilemediniz harc-ı álem semtleri arasında addedildiler.
Öte yandan,zaten aslında pazarcı meyhaneleri barındıran Kumkapı Meydanı’nın cümbüşünü kasten hariç tutarsak, mahalle içleri saza, söze ve caza da uzaktı.
Tamam, arada bir, leblebi külahıyla tek atılan tezgahlara rastlandığı olurdu.
Açık pencerelerden ud taksimlerinin duyulduğu veya kahve radyolarından maç spikerlerinin işitildiği de vakiydi ama, "eğlenceli" bir semt olduğu asla iddia edilemezdi.
Bugünkü kadar olduğu söylenemese bile, buralar dün de hüzünlüydüler.
Fakatsoruyu tekrar kendi kendime soruyorum: Bugün buralar gerçekten de hüzünlü mü?
Zaten yanıtı bulmak için kasten oralara gittim ki, işte gece vakti, işte gece ortası, işte gece yarısı, şimdi Kumkapı’yla Yenikapı arasında kapı kapı dolanıyorum.
Benim tanımadığım; sizlerin ise muhtemelen hiç mi hiç tanımadığı ve daha sözünü etmediğim bambaşka bir sosyoloji, bambaşka bir ahali, bambaşka bir doku içinde cevap arıyorum.
Röportajda bulduğum veya bulamadığım o cevabı da gelecek pazara bırakıyorum.