Kosova’nın yolu

MALÛM, Kosova önceki gün bağımsızlığını ilán etti.

Gelişmenin bölge, Avrupa ve dünya dengeleri açısından ne getirip, ne götüreceği ihtimallerine yarın değineceğim ama, en önce şunu saptayalım:

Yukarıdaki bağımsızlık daha en baştan itibaren kaçınılmazdı ve sürpriz oluşturmuyor.

* * *

SÜRPRİZ oluşturmuyor, çünkü o ilk zehirli ok; o ilk ağulu kılıç, eski Yugoslavya’nın fiilen parçalanmaya başladığı 1991 yılından bile önce yaydan ve kından çıkmıştı.

Ne zaman ki Slobodan Miloseviç marázi ve hastalıklı Sırp şovenizmini "gıdıklayan" ve Federal Cumhuriyet’teki diğer bütün uluslara hükümránlık taslayan 28 Haziran 1989 tarihli nutkunu yine aynı Kosova’da teláffuz etti, Pandora’nın kutusunu kendi elleriyle açtı.

Mikro-milliyetçilik hortlakları bütün Balkan dağına ve bütün Balkan ovasına yaydı.

Zira unutmayalım ki, zaten 19. asır sonundan beri söz konusu mikro-milliyetçilikler; daha doğrusu, kavmiyetçilikler, diplomatik lugatte "Balkanlaşmak" deyimiyle tanımlanıyor.

* * *

İŞTE, 1. Murad karşısındaki Sırp yenilgisinin 600. yıldönümünü anmak bahanesiyle Çetnikbaşı’nın o tarihte yaptığı konuşma; hemen ardından da öteki halklara sallamaya başladığı sopa, son Kosova bağımsızlığı dahil bugünkü "Balkanlaşma"nın tek sorumlusudur.

Dolayısıyla, aynı Çetnikbaşı’na övgü düzen bizim "ulusalcılar"ın "Yugoslavya’yı emperyalizm böldü" yaygaracılığı kocca, koskoca bir yalandan başka bir şey değildir!

Arşivler ortada ve hatırlatmak için kronolojik sıraya göre bir defa daha tekrarlayalım.

Slovenya bir; Hırvatistan iki; Makedonya üç; Bosna - Hersek dört; Karadağ beş, istisnasız tüm cumhuriyetlerin eski Federasyon’dan kopması, tamamen ve tamamen, Belgrad liderinin "Büyük Sırbistan" hayálini dayatmak istemesinden kaynaklandı.

Ve, etme bulma dünyası, bu açgözlülük, Dimyat’a pirince giden Sırp şovenizminin nihayetinde evdeki son bulgurdan, yani Kosova’dan da olmasını getirdi ki, oh oldu!

* * *

ÖYLE, çünkü sözü geçen cumhuriyetlerin canı can da, Kosova’nınki patlıcan mıydı?

Üstelik, Slovenya hariç yukarıdakilerin hepsinden farklı biçimde, yöre halkını ezici çoğunluk olarak Slavların değil Arnavutların oluşturduğu ve dolayısıyla dil ve kader birliği açısından ulus tanımına çok yakın düştüğü düşünülürse, bağımsızlığa kim karşı çıkabilir?

Kaldı ki, Priştina başkentli bölge insanları eski Yugoslavya’da Sırp milliyetçiliği tarafından en çok ezilmiş ve en çok aşağılanmış halk olduğu içindir ki, onların yeni devlet kurması hem ahláki, hem de siyasi açıdan büyük haklılık ve meşruluk arz ediyor.

Üstelik, aynı Kosova’nın tá Náim Fraşeri’den beri, bir buçuk asra yakın bir süredir Arnavut kolektif hafızasında "hür kimlik"yle özdeşleştiği de diğer bir vakıayı oluşturuyor.

Bu takdirde, diğer halkların edindiği "özgürlük" Kosova’dan nasıl esirgenebilir?

Ne hakla ve hangi gerekçeyle bağımsızlığa itiraz edilebilir?

* * *

ASLINDA, tüm bu söylediklerime rağmen "ütopik" nedenlerden dolayı ben kendi hesabıma, hem Kosova’nın, hem de diğerlerinin bağımsızlığına böyle bir itiraz getiriyorum.

Ancak, peynir gemisi láfla yürümüyor ve uluslararası ilişkilerde hayalciliğe yer yok!

Yani, reelpolitik yaklaşım dayattığı içindir ki bağımsızlığı "pratik"te destekliyorum.

Kaldı ki, dediğim gibi, insani ve siyasi bir meşruluğu da sahiplenmiş oluyorum.

Artı, yukarıdaki satırları yazdığım sırada Priştina’yı tanımak veya tanımamak konusunda bölünmüş olan AB’nin tavrı netleşmemişti ama, her halükárda "asli büyükler"in bir bölümü mutlaka resmen tanıyacağından, Türkiye’nin aynı tutumu seçmesini istiyorum.

Kosova halkının bağımsızlığı kutlarken, bunları yarınki yazımda biraz daha açacağım.
Yazarın Tüm Yazıları