Vefat haberini duyduğumda da burnumun direği sızladı. Hüngür ağlayasım geldi.
Yemin ederim ki, Turgut Özal hariç, reşit çağa geldikten sonra ölümüne gerçekten üzüldüğüm yegáne siyaset simásı, yarın toprağa vereceğimiz müteveffa SHP lideri oldu.
Çünkü, Erdal İnönü o siyasette yalnız ve yalnız bir çehreydi. Hepsi bu kadar!
Yani, asla "siyasetçi" değildi ve olmadı.
Hele hele, kináyeli anlam verdiğimiz "politikacı" hiç mi hiç olmadı.
Zaten metazori girdiği arenadan "rüzgár gibi geçti" ki, şahsında topladığı "uslûp", "adáp", "etik" gibi erdemleri tribüne dahi miras bırakamadı.
Evet evet, Türkiye siyasetinde İnönü’nün "simá"sından başka hiçbir şey kalmadı.
* * *
PEKİ, madem ki "siyasetçi" ve "politikacı" değildi, teorik fizik alanında zaten kanıtlanmış olan bilimadamlığını saymazsak, Erdal İnönü neydi?
"Babasının oğlu" muydu?
Şüphesiz ki biraz öyleydi!
Zira, bizde yerleşmemiş olan "siyasi hanedan" geleneğinde tek istisnayı oluşturması bir yana, üstelik de "İkinci Adam" gibi bir şahsiyetin "mahdum beyi" kimliğini taşıyordu.
Bunlar İnönü’nün siyasi parkurunda yabana atılmayacak unsur olarak ortaya çıktılar.
Ancak, onu "babasının oğlu" tanımıyla sınırlamak korkunç haksızlığa tekábül eder.
Çünkü, Erdal İnönü bilhassa ve bilhassa "babasını aşan babasının oğlu" oldu.
Nitekim, eğer bugün çok farklı yelpazelere mensup kişi ve kurumlar eski SHP önderini çok olumlu ve çok yürekten anıyorlarsa, bu, i-n-s-a-n olan İnönü içindir.
Ne "Milli Şef"in "madum bey"i içindir, ne de "altı ok"un hedef tahtası içindir!
* * *
SONRA, Erdal İnönü bir "elit"ti!Ama kelimenin gerçek anlamındaki bir "elit"ti!
Yani, "seçkin" diye bol kepçeden işportaya sunulan "vasat ordusu"na dahil değildi.
Onun kat be kat üzerindeki en zirve gradoya ulaşmıştı. Kremanın bile kaymağıydı.
Kuşkusuz burada, Cumhuriyet yöneticilerinin kendilerine hakiki "elit"i; "avam"a ise tapon "vasat"ı láyık görmelerini eleştirenler çıkabilir. Ama hiç kıymet-i harbiyesi yoktur.
Çünkü bütün tarihte ve bütün dünyada aynı süreç işlemiştir. Aksi de düşünülemez.
Cebeci ilkokulundan sonra "İkinci Adam"ın çocuğunu, "bári eli de sanat tutsun" diye marangoz yanına çırak vermesini istemek ve beklemek kadar ahmak bir şey olamaz.
Dolayısıyla, şanslı olduğu için ne mutlu, evet, küçük İnönü "seçkin" yetiştirilmiştir.
Fakat onun sonsuz büyük erdemidir ki, bütün gerçek "elit"ler gibi bunu hazmetmiştir.
Nitekim, eğer şimdi hep "mütevazı" kişiliği vurgulanıyorsa, bu, oturmuş bir Erdal İnönü’nün kibir seviyesine alçalamayacak kadar k-i-b-i-r-l-i olmasından kaynaklanmıştır.
* * *
VE, ve, Erdal İnönü koca, koskoca bir ç-o-c-u-k’tu!
Zira SHP lideri, "állame-i cihan" insanlarda;özellikle de pozitif bilimlerin teorik ve metafizik boyutlarıyla ilgilenen kişilerde rastlanan türden bir hál ve oluş tarzını yansıtıyordu.
Öyle bir hál ki, dış görünümüne ek olarak, o fizik - metafizik ikileminin yarattığı "gerçeğin hem içinde, hem dışında olmak" durumu, İnönü’yü masûmiyetle donatıyordu.
Öyle bir tarz ki, onu Ermeni Konferansı’na katılacak ölçüde reşit,ama "ulusalcılar"ın arkasından çürük domates attığını ertesi gün gazeteden öğrenecek kadar çocuk kılıyordu.
Toprağın bol ve de fizik teoremlerin cennet oyuncağın olsun koca, koskoca çocuk!