Kitabe-i seng-i mezar

BAZEN, söz gümüşse sükût altındır.

Nitekim, Allah taksiratını affetsin, Bülent Ecevit’in vefatı ertesi tek satır yazmadım.

Yağma yok, yazar mıyım?

* * *

EVET yazmam, çünkü deli diváne değilim ve papaz iki defa pilav yemiyor. Yemem.

Zira, sanki doğrucu Davutluğa soyunmak üzerime pek vazifeymiş gibi, işte ölümünden sonra Attila İlhan hakkında düşündüklerimi dobra dobra söyledim de ne oldu?

Neler çektiğimi bir elektronik kutum, bir de ben bilirim. Vukuat kulağıma küpe kaldı.

Dolayısıyla, bana ister ukalá dümbelek deyin; isterseniz de hayal gücünüzden yola çıkarak, benim asla ve asla láfını bahsini açmayacağım öznel çağrışımları kendi kendinize yapın, ben bugün sadece Frenk kökenli birkaç ifadenin anlamını sıralamakla yetineceğim.

* * *

PATHOS: Yunanca’da "duygusallık", "aşırılık", "azápkárlık" anlamına gelir.

"Retorik"
denilen belagát sanatında, muhatapları herhangi bir doğrultuda ikna etmek için onların hislerini etkilemek yöntemidir.

Mesafeli değil heyecanlı ve mantıki değil "asabi" bir ruh hali belirleyicilik taşır.

Efsaneler, nutuklar, marşlar, ilán-ı aşklar, çoğu kez bu eksen üzerinde yükselirler.

Ve, insanlar "rasyo" akılcılıktan ne kadar uzaktaysalar, "pathos" duygusallığa o kadar yakındırlar.

* * *

VİVA la muerte: İspanyolca "yaşasın ölüm" demektir.

İlk kez İç Savaş sırasında ási general Jose Milan Astray tarafından kullanılmıştır.

Hemen sonra da Frankocuların alámet-i fariká sloganına dönüşmüştür.

Aynı generalin "zekáya ölüm" diye de haykırmış olduğu eklenirse, "viva la muerte" şiarının "ölüm"ü yukarıdaki "pathos"la en çok bütünleştiren "özdeyiş" olduğu söylenebilir.

Her halükárda, "yaşasın ölüm" hissiyatçılığı "yaşasın hayat" akılcılığının zıddıdır.

* * *

NEKROFİLİ: Kadavralarla cinsel ilişkiye girmek sapıklığını tanımlayan kelime anlam kaymasına uğramış ve genel bir "ölü seviciliği"ni adlandırmak için kullanılır olmuştur.

Bu dürtü, insanları hayvanlardan ayıran "kendi cinsinden cansıza saygı" kültürünün kat be kat ötesine taşar.

Ölüyü yüceltir ve putlaştırır. Dokunulmazlıkla donatır.

Geçmişin Mısır firavunlarından günümüzün komünist şeflerine, cesedi cismanileştiren "mumya" bir yana, töresel tören ve anıtmezar, artık yaşamayanı "fetiş" kılar.

"Nekrofil" ölü seviciliği esas olarak otoriter ve totaliter toplumlara özgüdür.

* * *

İDOLATRİYA: Yine kadim Yunanca’dan inen sözcük bir resme, bir nesneye, bir fikre, bir kişiye tapınırcasına bağlanmak hal ve oluşunu tanımlar.

Pagan inançlara oranla akılcılığı ve mantıkçılığı ön plana çıkartan bütün semávi dinler bu dürtüyü tırpanlayabilmek için uzun ve zorlu mücadele vermişlerdir.

Ne var ki, Yahudiliğin mesih haham, Hıristiyanlığın aziz - ikona, Müslümanlığın dede - evliya gelenekleri "idolatriya"yla bayağı bayağı flört etmeyi hálá sürdürür.

Bunun laikleşmiş şekli ise bir pop şarkıcıyı "idol" kılmaktan; bir devlet adamını, bir siyaset önderini, bir ideoloji mûcidini putlaştırmaya, farklı biçim ve kimliklerde tezahür eder.

* * *

İŞTE, anlam aktararak yapacağım ukalálığın hepsi topu topu bu kadardı.

"Kitabe-i seng-i mezar"a başka hiçbir şey yazmadım ve yazmak niyeti taşımıyorum.
Yazarın Tüm Yazıları