Kırmızı ojeli Maskara Hanım

Bendeniz şimdi takma isim, yani bu álemde geçerlilik taşıyan lügate göre "nick" olarak Danimarkalı filozof Sören Kierkegaard’ın soyadını kullanan ve kendi suretini de Viyanalı ressam Moriz Jung’un deseni arkasına gizleyem bir "sarı çizmeli Mehmet Ağa"yım ki, hattın başka yerindeki "kırmızı ojeli Maskara Hanım"la "tanışmaya" başlıyorum.

BİLGİSAYAR ekranına yakın plan bir fotoğraf ve estetik bir ábide yansıyan kadın ayaklarından sonsuz cazibe fışkırıyordu. Derhal klavyeye saldırdım.

Üstelik de, "merhabalar" türü asgári bir nezáket girizgáhı dahi yapmadım.

Alelacele ve imlá hatalarına çok dikkat ederek, "Fetişist değilim ama böylesine çekici bir anatomi sahibesinin niçin ’Maskara’ gibi itici bir takma ad kullandığını öğrenmek isterdim. Erotika dağarcığımın genişlemesine yardımcı olacaktır" cümlesini yazdım ve karşı tarafa yolladım.

Birkaç saniye geçti geçmedi ki bu defa benim ekranıma, "Yoksa, Kierkegaard’ın varoluş felsefesiyle ilgilenmekten O’nun konuya ilişkin olarak geliştirdiği teorileri atladınız mı?" satırları düştü.

Afalladım ve henüz cevap vermeye vakit bulamadan, aynı ekranda tekrar, "Moriz Jung’un desenindeki adam Viyana kahvesinde otururken mesele hakkında düşünmedi mi?" diye ikinci bir mesaj daha belirdi.

Ve o an, hayretten klavyenin üzerine pat diye düşüp bayılabilirdim.

*

ÇÜNKÜ en önce, demek karşımda "Maskara" takma adının sanallığına gizlenen kadın, "sıradan insanlar" (!) için bir "meçhul meşhur"dan başka bir şey olmayan Danimarkalı filozofu biliyor.

İki; onun "eros tezler"ini okuduğu; en azından haberdar olduğu anlaşılıyor.

Üç; yine bir o kadar "meçhul meşhur" olan Avusturyalı ressam Jung’u da biliyor.

Ve nihayet dört, aksanlar dahil, gönderdiği mesajlarda tek bir imlá hatası bulunmadığı gibi, uyduruk kısaltmalar kullanmadan eli yüzü son derece düzgün cümleler kuruyor.

Tabii bütün bunlara bir beşinci faktör olarak da, ayakların cazibesiyle ancak bir upucu verilmiş olan kişiliğin "bütünlük esrarı"nı eklemek gerekiyor.

Gel de, "Maskara"nın maskaralığı karşısında heyecandan titreme!

*

ANLADINIZ, iki pazardır burada girizgáhını yaptığım ve internet vasıtasıyla "sanal diyalog" ortamı yaratan şu "chat" álemindeki ilk mesajlaşmamdan söz ettim.

Bendeniz şimdi takma isim, yani bu álemde geçerlilik taşıyan lügate göre "nick" olarak Danimarkalı filozof Sören Kierkegaard’ın soyadını kullanan ve kendi suretini de Viyanalı ressam Moriz Jung’un deseni arkasına gizleyen bir "sarı çizmeli Mehmet Ağa"yım ki, hattın başka yerindeki "kırmızı ojeli Maskara Hanım"la "tanışmaya" başlıyorum.

Ancak yukarıda dediğim gibi, bu "Maskara Hanım"ın bana getirdiği olağanüstü yanıtlarla öylesine şaşırdım ki, şimdi en azından birkaç saniye zaman kazanmam gerekiyor.

Çünkü, zahir işi hiç ciddiye almadığımdan, "profil" denilen ve "chat"a yansıyan veya yansıtılmak istenen "kişisel bilgiler"i okumak zahmetine dahi katlanmamıştım.

O ilk mesajı da sadece ekranda beliren ayakların cazibesine kapılarak yollamıştım.

Cevap vermeden önce "Maskara"nın dışavurduğu "profil"e bakarak bir nebzecik bigi sahibi olmalıyım ki, açıkçası, "keklik"i kaçıracak bir pot kırmayayım.

*

HANİ poker oynarken masadaki para yükselir ve de birisi "rest" çekerse, karşısındaki düşünmek için "rölans" kelimesini telaffuz eder ya, işte ben de buna benzer bir şey yaptım.

Çabucak ve rezalet kısaltmalar kullanarak, "telefon çaldı, lütfen bir dakika" cümlesini, "tlf çaldı, ltf 1 dak" diye yazdım ki, karşıdan da "ok" geldi.

Tabii telefonun çaldığı falan yok, sırf zaman kazanarak "kırmızı ojeli Maskara Hanım"ın "profil"ini inceleyeceğim.

*

ASLINA bakarsanız, çok küçük birkaç ayrıntı hariç, öyle dişe dokunur bir ek bilgi bulamadım.

Otuz sekiz yaşında, bekár, 1.70 boyunda, 63 kilo, yeşil gözlü, cigara içmiyor, bilmem ne burcundan ve yakın bir taşra şehrinde ikamet ediyor.

Başta Akdeniz sebzeleri olmak üzere her türlü yemeği ve piyano çalmayı seviyormuş.

Zaten de, "favori müzisyenleriniz" hanesinde Chopin’e ek olarak Granados, Berg, Poulenc gibi çok çağdaş ve çok "zor" (!) sayılabilecek kompozitörlerin isimlerini zikretmiş.

Meslek bölümüne ise "sağlık memuresi" yazmış.

İşte burada ikinci bir defa daha şaşırdığımı itiraf etmezsem, yalan söylemiş olurum.

*

HAYIR hayır, yukarıdaki meslek mensupları tabii ki alınmasın ve de onları "küçük görmek" (!) ne kelime, tam tersine başımın üstünde yerleri var!

Fakat bu defa da siz itiraf edin ki Kierkegaard’dan varoluş felsefesi okuyan; Jung’dan "art deko" desen seçen; Granados’tan "senfonik süvitler" dinleyen ve de muhtemelen bunları piyano başında kendisi çalan bir "sağlık memuresi"ne (!) her revirde raslanmıyor!

Enjektörü poponuza batırırken, canınız yanmasın diye size Poulenc’ten bir "tövbe iláhisi"ni mırıldanacak "sağlık memuresi"ni kim bulmuş da, tatlı canı pek kıymetli hangi avanak almamış?

Ben onlardan değilim ve şu "chat" sanallığında gezinen "sarı çizmeli bir Mehmet Ağa" olarak da "kırmızı ojeli Maskara Hanım"ı mutlaka almalı; yani, sanaldan gerçeğe sıçrayabildiğim takdirde damarıma enjektör değil isterse kör şırınga batıracak olsun, mutlaka ve mutlaka "baştan çıkartmalıyım" (!).

O mu çıktı, ben mi çıktım, cevabını gelecek pazara bırakıyorum.
Yazarın Tüm Yazıları