AFYON’un bazı Emirdağ köylerinde dokunan halı ve kilim motifleri, bugün Çin sınırları içinde bulunan Doğu Türkistan motifleriyle çok benzeşirler. Son derece de doğaldır.
Çünkü, bu Anadolu yöresi insanları göçebelikten yerleşikliğe geç tarihte geçmişlerdir.
Dolayısıyla da, etno-antropolojik yakınlığın hüküm sürüyor olması yadırgatıcı değildir.
Nitekim, DNAtesti yapılmış olsa muhtemelen genetik uyuşma da ortaya çıkacaktır.
* * *
FAKAT, sarışın veya kumral Emirdağlı tanışlarımın olmasından dolayı bizzat kendim de biliyorum, belki bazılarındaki genel ve kısmi hatlar hariç, bölge sakinlerinin Uzak Asya Türkleriyle illá aynı çehre ve fizyonomiye sahip olduğu hiçbir şekilde iddia edilemez.
Zaten, böyle bir şeyi düşünmek dahi abestir. Saçmalıktır. Bilgisizliktir.
Şu kadar yüz çadırla Küçük Asya’ya girmiş biz Oğuzların, şu kadar bin senede yerli halklarla hiç karışmayıp "safkan" (!) kalabildiğini tahayyül etmek için deli olmak gerekir.
Hele hele, çok milletli bir imparatorluğun mirasını devraldığımız hesaba katılırsa, "melezleşme"nin (!) diğer kapalı kavimlere oranla daha da yaygınlaşmış olacağı su götürmez.
"Ne mutlu bize" dedikten sonra, şimdi bambaşka bir coğrafyaya atlayacağım.
* * *
"MARRANES" kelimesi İspanyolca da domuz demek olan "marrano"dan türemiştir.
İberya Yarımadası’ndaki Hıristiyanların kullandığı aşağılayıcı bir deyim olarak da, "Engizisyon" kılıcı zoruyla Musevilikten Katolikliğe vaftiz edilmelerine rağmen, Tevrat’ta mekrûh hayvanın etine dokunmamayı hálá sürdüren "gizli Yahudiler"itanımlar olmuştur.
Ve malûm, "marranes" olmayı reddedenler; daha doğrusu, "ya İsa’ya iman, ya kelleye kurban" dayatmasından kurtulabilenler İmparatorluğumuza göçmüşlerdir ki, bu, şimdiki konuma girmiyor.
* * *
NEYSE, "gizli" anlamına gelen "kripto" kelimesinden dolayı "kripto Yahudiler" dedenilen bu "içsel" cemaatlerden bazıları, kara Katolik zulmün İspanya’ya bile rahmet okuttuğu Portekiz’de, ülkenin kuzeydoğusuna tekabül eden ve fazla "göze batmayan" (!) bir bölgede, tá 15. yüzyıldan bugüne dek varlıklarını sürdürdü.
Artık hemen hemen sona erse de, domuz yememek ve İbranice duaları saklamak dahil, Musevi inancın bazı kısmi ve sınırlı adetlerini kolektif hafızada devam ettirdiler.
Peki, onları hálá Yahudi olarak mı adlandırmak gerekiyor?
* * *
NE münasebet! Çünkü tam tersine, Portekiz "marranes"leri yukarıdaki "teolojik folklorik" öğelere rağmen, cuma günleri etten perhiz ve pazar sabahları kliseden takdis, hem iman, hem de ritüel bab’ında tamamen "dini bütün" Hıristiyanlara dönüştüler.
Zaten, durum yetmişli seksenli yıllarda ortaya çıkıp İsrail veya başka ülkelerden yöreye giden hahamlar "siz Musevisiniz, aslınıza rûcu edin" dediklerinde, bir iki istisna hariç, cemaat mensuplarından hiç kimseyi "baştan çıkartamadılar" (!).
"Kripto Yahudiler"in ezici çoğunluğu, beş küsur yüzyıldır "farklı biçimde" benimsemiş oldukları Katolikliği devam ettirdiler ve bugün de ettirmeyi sürdürüyorlar.
* * *
ŞİMDİ belki, "canım, Emirdağ halılarındaki Doğu Türkistan motifleriyle, Portekiz’deki ’marranes’ cemaatleri arasında ne tür bir ilişki var" diyeceksiniz.
Var, var! Hem de sonsuz yakın bir ilişki var!
Aslında ırkçılıkla hiç ilgisi bulunmadığı için bu konuda boşu boşuna günahına girilen faşist fikriyatla falan değil; açıkça "n-a-z-i" bir ideoloji olarak piyasaya sürülen "Sabetayist" (!) komplo teorileriyle çok yakın ilgisi var ki, açıklamasını salı günkü yazıma bırakıyorum.