Kesem müsaade ettiği ölçüde Rover

SABRINIZIN taştığını fark ediyorum ama, işte yüzdüm yüzdüm kuyruğuna geldim.

Siz sağ, ben selámet, sekiz haftadır anlattığım otomobil hikayemi bugün noktalıyorum.

Çünkü, aldım!

Evet evet, eski sahibine ilkin borç harç bulduğum kaporayı, sonra da zar zor edindiğim banka kredisini parmak uçlarım ağlaya ağlaya ve nakit olarak teslim ettim.

Dolayısıyla da, 1999 model olmasına rağmen göstergesinde henüz 23 bin kilometrecik yazan; üstelik, zavazingolu havalandırmasından deri koltuğuna ‘tam teçhizat’la donanmış olan o harikûlade ‘Rover 75’in mülkiyetine sahip oldum.

Yine dolayısıyla, kocca bir yarım asrı devirdikten sonra kıçım ancak ilk defa ‘adam gibi’ bir kaportaya kurulduğundan, dünyalar da benim oldu.

Ancak yalan söylemek istemem, yukarıda banka kredisini zar zor aldığımı ifade ederken biraz abartıya kaçmış sayılırım.

Her ne kadar şube müdürünün karşısında tir tir titreyerek soğuk terler döktüysem bile, inanılmayacak şey, adam hayatımdaki tek mülkümü oluşturan dairemi dahi ipoteklemedi.

‘Hürriyet’ sağolsun, maaş bordrolarımın düzenliliğine güvenerek, gelecek maaşlarda önce krediye el koymak şartıyla, papel sıfırlarının yazılı olduğu çeki önüme koyuverdi.

*

İŞTE, cánım ‘Rover 75’in anahtarını eski sahibinden alır almaz derhal direksiyona oturdum ve daha kontağı çevirmeden önce uzun, upuzun bir ‘alışma egzersizi’ yaptım.

Çünkücüğüme, dedim ya yeni araba pek ‘lüküs’ ve aynalarından koltuklarına; camlarından bagajlarına her bir şey elektrikli aparatlarla ayarlanıyor.

Oysa, zaten hurdadan edinilmiş bütün eski otomobillerimde ben bu işleri yumruk ve tekmeyle hallettiğimden, işi kavramakta biraz zorlandım. Denizden çıkmış balığa döndüm.

Sonra, yine eski sahibinin öğrettiği biçimde otomatik vitese taktım ve ilkin şehir içinde, ardından da çevre yolunda ‘tecrübe seferi’ne çıktım.

*

AMAN efendim, aman, o ne sessizliktir, o ne sukûnettir, o ne konfordur!

Motorun ‘m’ sesi dahi duyulmuyor ki, eğer olağanüstü güzel dizayn edilmiş kontrol tablosundaki ışıkları görmesem silindirlerin istop etmiş olduğunu sanacağım.

Üstelik, havalı direksiyonu olduğundan, hacimli kaportaya rağmen manevraları serçe parmağımla yapabiliyorum ve böylelikle de bu benim ‘havamdan geçilmiyor’.

Ancaak...

*

ANCAĞI şu ki, ağır mı ağır İngiliz vasıtaya yerleştirilmiş olan o iki litrelik Alaman motor, gazı istediğiniz kadar sonuna dek kökleyin, hiç umursamıyor. Hantal refleks veriyor.

Otomatik vites manivelasını ‘spor’ kullanım tarzına getirdim ama yine oralı olmuyor.

Dil pelesengi edinmiş, hep ‘aheste çek kürekleri’ nakaratını tekrarlıyor.

Bu arada, aslında ihtiyaç duymadığım halde görmemişin oğlu olmuş hesabı bir de havalandırma tertibatını çalıştırdım ki, eyvah o ne, silindirlerin takáti tamamen düşüverdi.

Üstelik bir baktım, o havalandırma devreye girdiği an, zaten fil hortumuyla benzin yutan vasıta bu defa Bakü-Ceyhan hattının petrol borusuymuş gibi depoyu boşaltıyor.

Oto mühendisleri insaf, varilin Londra borsasındaki brüt fiyatından haberiniz var mı?

Dolayısıyla, anlaşıldı, yeni otomobilim pek şıktır, pek krantadır, pek albenilidir ama, Hadi Beyciğim biiir, hız yapmayı; ikiii, depar atmayı; üüüç, cüzdan korumayı unutunuz.

Bundan böyle zat-ı áliniz de yaşınıza başınıza uygun ‘kerli ferli’ bir efendi gibi tıngır mıngır gideceksiniz ve de ancak kesenizin müsaade ettiği ölçüde ‘Rover’ kullanacaksınız.

Kendi kendime, ‘Kabul bre, bu sayede uslanmış olurum’ dedim ve evin civarında hanzoların durup dururken çarpmayacağı bir park yeri bulup, yeni vasıtamı oraya bıraktım.

Birkaç ay boyunca da yukarıdaki ilkeye sadık kalarak otomobilime alıştım.

Sonra?

*

ASLINDA sonrasından hiç bahsetmek istemiyorum.

Çünkü, şükür benim ‘Rover’ım sağ salim duruyor ama, artık fabrikası yok!

Kapandı. İflas etti. Yüz küsur yıl sonra, Birmingham’daki kapıya kilit vurdu.

Önce, yok durum kötüdür, yok ‘BMW’ yatırım yapacak, yok Çinliler alacak, yok Blair kredi verecek rivayetleri dolaştı ve de derken, anlı şanlı İngiliz marka topu dikiverdi.

Artık, karaborsaya düşeceği için yedek parçalarının daha çok pahalanacağına ve her halükarda da ‘Rover’ların bir süre sonra müzeye kaldırılacağına dair haberler okuyorum.

*

EY aziz okuyucu, bendeki şansa bak! Sekiz hafta boyunca anlatmama değmez mi?

Ömr-ü hayatınızda ilk defa ‘adam gibi’ bir otomobile sahip oluyorsunuz ve kredi borcunu tıkır tıkır ödemeyi sürdürüyorsunuz, lákin çat kapı, o otomobil tarihe karışıveriyor.

Şimdi neyleyeyim? Derdimi kime söyleyeyim? Nasıl avunayım?

Tek çaremi, ‘Rover 75’i sonsuz itinalı, sonsuz bakımlı, sonsuz pimpirikli kullanarak, o antika müzesine kalkacak duruma düşmeden önce benim oraya kalkmam oluşturuyor.

Göreceğiz, hangimiz?

Yeni otomobilim (son)

Anlaşıldı, yeni otomobilim pek şıktır, pek krantadır, pek albenilidir ama, Hadi Beyciğim biiir, hız yapmayı; ikiii, depar atmayı; üüüç, cüzdan korumayı unutunuz. Bundan böyle zat-ı áliniz de yaşınıza başınıza uygun ‘kerli ferli’ bir efendi gibi tıngır mıngır gideceksiniz ve de ancak kesenizin müsaade ettiği ölçüde ‘Rover’ kullanacaksınız.
Yazarın Tüm Yazıları