Kemalizm var mı?

HAYIR, yok! Yani, bin şükür, bir ideoloji, bir doktrin, bir dogma olarak yok!

Kendilerine “Kemalist” diye tanımlayanlar bağırsa da, çağırsa da yok ve de olmadı!
Fakat buna karşılık doğru, bir tarz, bir pratik, bir üslup olarak “Kemalizm” olmuştur.
¡¡¡
İKİSİ arasındaki fark ise hayatidir! Hayatidir, çünkü Aydınlanma’yla birlikte lügatlere giren ve Türkçe karşılığı “cılık” olan “izm” takısı dini ve mezhebi tercihlerden ilmi ve beşeri teorilere; toplumsal kuramlardan estetik eğilimlere uzanan çok geniş bir yelpazede kullanılır.
Kesin bir kuralı da yoktur. Çoğu defa muğlaktır. Elâstikiyet ve müphemlik arzeder
“Animizm” denildiği zaman ilkel dinler kastedilir. Fakat nitelik ve nicelik görecelidir.
Veya şimdiki gibi şu lanetli “post-modernizm” deyimi telaffuz edildiğinde modern mantıkçılığın ötesindeki bazı şeyler çağrıştırılır ama kesin bir sınır ve tanım mevcut değildir.
Hele hele, insan isimlerinin sonrasındaki “izm”lere gelince işler daha da çatallaşır.
¡¡¡
DAHA da çatallaşır, zira aynı kuralsızlığa paralel olarak yukarıdaki takı gayet gelişigüzel biçimde ve çok günübirlik oluşumlar çerçevesinde telaffuz edilmeye başlanmıştır.
Bir tarafta, doğru ya da yanlış fakat her halükarda kadraja oturmuş, kağıda dökülmüş ve sınırı çizilmiş bir ideolojiyi, bir doktrini, bir teoriyi üretmiş olan şahıs veya rejimler vardır.
Örneğin, Marx’ın “artı değer” kavramını reddeden bir “Marksizm” düşünülemez.
“Demokratik merkeziyetçilik” yalanına biat etmemiş kimse de “Leninist” olamaz.
Yahut Yahudi düşmanlığından ayrışacak bir “Nazizm” tahayyül dahi edilemez.
Oysa diğer taraftan, kalıp sunmayan veya çok gevşek tutan şahsiyetlerin ismine “izm” eklenerek meselâ “Salarizm”, “Gaullizm” veya “Thatcherizm” deyimleri türetilmiştir.
Halbuki birincisi otoriter - Katolik bir Portekiz; ikincisi cumhuriyetçi ? merkeziyetçi bir Fransa; üçüncüsü de ultra-liberal - demokratik bir İngiltere uygulamasına tekabül eder.
Kabul, hepsi onları diğerlerinden ayrıştıran farklı tarzları pratiğe geçirmiştir. Zaten de bunun için ad ön plana çıkmıştır. Ama ideoloji, paradigma ve dogma inşa edeni çıkmamıştır.
Dolayısıyla, böylesine “izm”ler mekânda ve zamanda sınırlı bir uygulamayı ona öncü olmuş kişilerin ekseninde tanımlayan çağrışımlardır. Şablon ve tabu donanımları yoktur.
Ve işte “Kemalizm” sözcüğü de yalnız bu çerçeveye oturtulabilir, çünkü kendilerine “Kemalist” diyenlerin öne sürdüğünün aksine, yine bir kalıp ideoloji ortada mevcut değildir!
¡¡¡
HAYIR, bizzat Mustafa Kemal Atatürk’ün “Kamâlizm” imlâsıyla kelimeyi kullanmış olması yukarıdaki gerçeği değiştirmiyor! Değiştiremez de!
Zira, hadi yabancıların sırf ikinci şıkta icat ettiği deyimin bazı kimseler tarafından Gazi’ye sunulmasını geçelim ama, dönemin konjonktüründe “izm”ler “zamanın ruhu”na dâhildi.
Arnavut kral bile “Zogotizm”den dem vuruyordu. Fransa aşırı sağının “Maurassizm”nden Alman muhafazakâr devrimciliğinin “Spenglerizm”ine her tür “izm” gırla gidiyordu.
Öte yandan, Cumhuriyet atılımı modernist, pozitivist ve laisist düşüncesinin dar-ül İslam’daki ilk deneyini oluşturduğuna ve o modernizm, pozitivizm ve laisizm deyimlerindeki “izm”ler de zaten varolduğuna göre, onlardan soyutlanmış bir “Kemalizm” düşünülebir mi?
Üstelik, hangi “Kemalizm”? Milli mücadelede demokrat, devlet inşasında Jakoben; İzmir İktisat Kongresi’ndeki liberal, 1929 krizi ertesinde ise devletçi bir “Kemalizm” mi?
12 Eylül Cuntası’nın “Kemalizm”i mi, “ulusalcı” koronun “Kemalizm”i mi?
Örnekleri sayısız biçimde sıralayabilirim ve bunlar tek bir doğruyu kanıtlıyor:
Atatürk’ü emsalsiz kılan en temel erdemlerden birisidir ki, bu pragmatik ve gerçekçi şahsiyet “Kemalizm” diye bir ideoloji, bir doktrin, bir tabu üretmemiş ve de inşa etmemiştir.
Şu kesin, Büyük Kemal o afaki “Kemalizm”den özgür olduğu ölçüde büyüktür!
Yazarın Tüm Yazıları