Paylaş
Baştan uyarayım da günah benden gitsin, girizgahı oynak kalçalarla yapacağım ama yine de bu yazı bir pazar günü için biraz ‘ciddi’ (!) kaçacak...
Oynak kalçalarla Brezilya'yı kastediyorum... Malum, işte karnaval dönemi geldi ve her zamanki gibi, televizyonları açtığınız an, samba ritmler eşliğinde popo sallayan o emsalsiz kadınların görüntülerine rastlıyorsunuz...
Eh, biraz ‘libido’su olan hangi erkek böyle bir manzara karşısında ‘kötü niyete’ (!) kapılmaz ki ? Tabii ben de ekran önünde şapır şupur yalanıyorum.
Ancak, her bir haltı ‘entellektüelleştirmek’ (!) illetinden muzdaribim ya, dolayısıyla, bir yandan, cayır cayır cehennem ateşiyle tehdit etmesine rağmen insanları baharı kutsayan çok pagan adetten vazgeçiremeyen Hıristiyanlığın en sonunda çareyi, karnaval ‘çılgınlığını’ (!) ‘epikürya’ orucu arifesindeki bir bayrama dönüştürmekte bulması hakkında düşüncelere dalıyorum.
Diğer yandan da, kendi kendime, eğlenme geleneğine, ‘travesti’ giyimine ve maske simgeselliğine ilişkin olarak binbir mülahaza yürütüyorum.
* * *
BUNLAR beni ister istemez, deli Brezilya'dan kah Ren havalisinin Cermen şölenlerine, kah da Adriyatik kıyısının Venedik baroklarına götürüyor...
Bilhassa da bu sonuncu ! Hayal kuruyorum ki, sırtımda uzun pelerinim ve yüzümde ‘arlequin’ kamuflajım, Büyük Kanal rıhtımındaki bir gondoldan inen ve yelpazeli endamıyla son derece cazibeli olduğu izlenimi veren, fakat yine de maskesinin ardındaki niceliği kestirilemeyen esrangiz bir kadını reveransla koluma takarak, Hıçkırıklar Köprüsü üzerindeki dansa götürüyorum. Boticelli müziği bitip onu öpmek için maskesini kaldırdığımda karşıma çıkacak çehrenin ise, kızıl saçlı ve hafif çilli bir kadına ait olması için dua ediyorum.
Öyle değilse bile ne gam ! Her halükarda karnaval ve illa rafine Avrupa'da ısrar etmenin alemi yok, ver elini Rio'nun oynak kalçaları... Sallan samba !
Ve, birden ıslak tropikayı terkedip, kendimi kurak Pamir'de buluyorum.
* * *
AYOL orada da mı karnaval varmış diye hayretle sormayın. Ne gezer !
Bırakın karnavalın insanı hafifleten özgürlük serpintisini, ora dağlarını esaret fırtınasının en berbatı ve en köhnesi kavuruyor. En pespayesi esiyor.
Çünkü, Afganistan'da hani şu ‘Taliban’ denilen ve kendilerini ‘İslam’ın pür-i pak'ı addeden bir molla güruhu hüküm sürüyor ya, işte onların insanlığa ve uygarlığa karşı besledikleri kin artık kelimelere sığmayacak boyuta ulaştı.
Malum, eski İpek Yolu kavşağı üzerinde bulunduğundan, söz konusu Orta Asya ülkesinden gelip geçmiş medeniyetlerin, dinlerin, imanların haddi hesabı yok.
Bu arada da, Bamiyan Vadisi denilen mıntıkada, Budist inançtan insanların binlerce yıl önce yontmuş olduğu ve başka yerde eşi emsali bulunmayan dev heykeller var. Hanidir orada duruyorlar ve BM insanlığın ortak malı addediyor.
Ve biliyor musunuz ki ‘Taliban’ın ‘rehberi’ (!) durumundaki Molla Muhammed Ömer adlı hergele, ‘hümme haşa, dinimizde insan sureti günahtır, putlar derhal kırıla’ buyurdu ve kazmayı küreği kapan bilimum taifesi, çarşamba gününden itibaren Buda heykellerinin ağzını, burnunu, kulağını dağıtmaya başladı!
* * *
ULAN molla; ulan her telini teker teker yolduğumun kına sakallısı; ulan ‘talebe’ rahlesinin ortasına ettiğimin cahil-i cühelası, elimde olsa senin o meymenetsiz suratını öyle bir dağıtırdım ki şüphen olmasın, kırdırtmana rağmen yine de Buda heykellerinin sureti seninkinin yanında Rodin eseri gibi kalırdı.
Ulan Muhammed Ömer; ulan cüppeli cani; ulan deyyus ‘rehber’, Pakistan gizli servisinin ve eroin ticaretinin parasıyla beslenerek iktidara oturduğun; kadınları dehşet bir esarete mahkum ettiğin; ‘Şer’i' (!) kisve altında şunun kellesini uçurduğun, bunun gırtlağını kestiğin, onun elini biçtiğin yetmiyor mu da şimdi ‘din’ (!) adına başka bir dinin kutsallığına tecavüz ediyorsun ?
Ne bok yemeye insanlığımızı ve uygarlığımızı biraz daha katlediyorsun ?
* * *
YUKARIDAKİ alçaklığın karnavalla şu ilgisi var:
Pragmatik davranmak zorunda kalan ve insan doğasındaki ‘çılgınlık’ istemini es geçemeyen Hıristiyanlık, metazori de olsa, tanrıtanımaz zamanların pagan bir geleneğini ‘ehlileştirdi’ (!) ve bunu bir yortu öncesi bayramına dönüştürdü.
Eğlenme özleminin, ‘travesti’ giyinmenin, maske sembolizminin yine insan doğasındaki önemini kavradı ve uygarlıklarını onları yönlendirerek inşa etti.
Aynı şeyleri, üç aşağı beş yukarı Budizm; onun varyantları olan Şintoizm ve Konfüçyanizm; hatta en eski semavi din Musevilik için de söyleyebiliriz...
Hemen hepsinin karnavala tekabül eden ‘çılgınlıkları’ (!) vardır.
Oysa şu kesin, İslam'ın temel yorumcuları insan doğasındaki ‘çılgınlığa’ izin vermiyorlar. Zaten, uygarlık heykellerini parçalayan Molla Ömer'ler de büyük çoğunluk olarak, yine İslam adına konuşanların arasından çıkıyor.
Ve söyleyin bana, Rio karnavalındaki oynak kalçalardan heyecan duyduğunu itiraf etmekten korkmayan ama Müslüman aidiyetini de reddetmeyen birisi olarak işte tam burada ‘niçin, niçin bre’ diye sormayacağım da, nerede soracağım ?
Paylaş