Dünkü "Hürriyet", "Bilgi Üniversitesi" ve "İnfakto Research Workshop"un ortaklaşa gerçekleştirdiği ve milliyetçi kavramları sorgulayan kamuoyu taraması sonuçlarını "Tempo" dergisinden naklen aktarırken, bu öz ve özet arabaşlığı kullanmıştı.
Soruşturmanın en geri planında gözükse dahi ben şimdilik, "Türklüğü dışarıda en çok tanıtan kimdir" sorusuna verilmiş olan cevaplar çerçevesinde ele almakla yetineceğim.
* * *
YANITLAR önceliğe göre, Fatih Terim, Sertab Erener, Yaşar Kemal, Süreyya Ayhan, Tarkan, Gazi Yaşargil, Orhan Pamuk ve Mehmet Öz isimlerini kapsıyor.
Tabii ki yanlış ve "ilk üç"teki antrenörümüzü, şantözümüzü ve yazarımızı asla küçümsediğimden değil ama, böyle bir sıralama "öteki"ni bilmemekten kaynaklanıyor.
Bilhassa da, o "öteki"nin o "ben"i nasıl bildiğini bilmemekten kaynaklanıyor.
Çünkü, söz konusu "öteki"; yani kendi ülkesinde "Türklük"eilişkin olarak sorgulandığı takdirde cevabı verecek olan sıradan bir "sokaktaki adam" iki isim sayacaktır.
İlki Mehmet Ali Ağca ve ikincisi de muhtemelen Tarkan! Nokta.
Zikredilen diğer adların hepsi ancak belirli bir branşı yakından izleyenler; háttá, o branşta uzman seviyeyi tutturmuş olanlar tarafından, ihtimal telaffuz edilebilirler.
Bu da asla ve asla, "ben"im genel bir "öteki" nezdindeki "Türk" imajımı yansıtmaz.
* * *
YUKARIDA getirilen yanıtların temel özelliğini "popüler kültür" belirliyor.
Başta futbol, spor ve müzik ön plana çıkıyor. Doğaldır ve eleştirilecek bir yanı da yok.
Zaten aslına bakarsanız, edebiyat ve tıp gibi "üst grado"nunaksesuvar oluşturmasına rağmen, onların listede yer alabilmesi dahi başka bir "popüler" olgu yansıtıyor.
Yani, "elit" kategori içinde bazı isimlerin var; Fazıl Say gibi diğer bazılarının ise yok olduğu düşünülürse, burada "Türklüğü dışarıda en çok tanıtan kim" sorusu yanıtlanmıyor.
Cevaplar özünde, "Türklüğü dışarda tanıttıkları Türkiye’de en çok tanıtılmış olanlar kim" türü bir "popülarite"yle bütünleşiyor. Buna aşağıda kısmen değineceğim.
O halde çok rahatlıkla diyebiliriz ki, Türkler iç bünyede en yoğun olarak hangi konu ve şahıslarla haşır neşirlerse, "öteki"nin de kendilerini bunlarla özdeşleştirdiğine inanıyorlar.
Zaten yanılgı da buradan kaynaklanıyor ve çift boyutlu bir vahamet arz ediyor.
* * *
LİSTEDE ister istemez zikredilen Ağca’yı geçelim, ilk yanılgı, yerel bir "popüler kültür" kahramanlarının "öteki" nezdinde de "ben"i evrensel kılabildiğini sanmaktır.
"Narsisizm" diye tanımlanır ve kendine tapınmak içgüdüsü içeren ruhi bir arázdır.
Bir dev aynası sendromu yaratır ama tedavisi mümkündür. Fazla bulaşıcı da değildir.
Fakat, çok çok daha ciddi ikinci yanılgıyı, bu defa "öteki"nin aynasına yansıyan "ben" imajımızı kendi kendimize deforme etmek saplantısı oluşturuyor.
Artı, bazen olumsuz, bazen olumlu deformasyona yine kendi kendimizi inandırıyoruz.
Yani, soruşturmadaki diğer "kafa karışıklıkları"nın da ortaya koyduğu gibi, "biz Türkler" yalnız söz konusu "öteki"nin nesnelliğini yanlış değerlendirmekle kalmıyoruz.
Onun bize bakış nesnelliğini de ıskalayıp, kendi öznelliğimizde ama "öteki" adına bir "ben" imajı üretiyoruz. Yoktan var ettiğimiz káh kabusu, káh rüyayı gerçek sanıyoruz.
Ve kısırdöngüde, sanki varmışmış ve sanki "öteki"ne aitmişmiş gibi, o hayali "ben"i kıstas alıp hem kendi "ben"imizi; hem de "ötekindeki ben"imizi yorumlamaya kalkışıyoruz
İşte, soruşturma iyi okunursa, aslında gelecekteki "kafa dinginliği"nin de müjdelerini veren bu "kafa karışıklığı" böyle bir hercümerçden kaynaklanıyor ki, tekrar değineceğim.