Kanun hükmünde tarih

AYNEN tercüme ediyorum, Fransa Milli Meclisi 2001 Mayısı’nda, teklifi veren siyahi hanım parlamenterin soyadından dolayı "Taubira yasası" diye anılan şu kanunu kabul etti:

"15. yüzyıldan itibaren Atlantik yakaları arasında gerçekleştirilen zenci ticareti ve Afrikalı, Yerli Amerikalı, Madagaskarlı ve Hintli ahalinin Atlas ve Hint okyanusu havzalarıyla, Antil Adaları ve Avrupa’da maruz bırakıldığı kölelik, insanlık suçudur".

* * *

NE asil, ne cömert, ne hümanist bir yaklaşım, değil mi?

Esareti kim savunabilir ki? Prangaları, kırbaçları, işkenceleri kim sahiplenebilir ki?

Üstelik, böylesine ağır bir "insanlık suçu"nu işlemiş ülkelerden birisi olan Fransa’nın özeleştiri yapıp çuvaldızı ilkin kendine batırabilmesi, o Fransa’yı daha da yüce kılmıyor mu?

Hele hele, muhtemelen kendisi de köle kökenden inen Guyana milletvekili Christiane Taubira hanım eski metropol parlamentosunda böyle bir yasa çıkartabiliyorsa, eh "Vive la France", demek Paris başkentli devlet gerçekten de "özgürlük, eşitlik, kardeşlik" diyárıdır.

Öyle mi dersiniz?

* * *

HAYIR ve iyiniyet ne olursa olsun, yukarıdaki yasa "kanuni tarih" empoze ediyor.

"Kölelik tarihi"ni de nesnel biçimde yansıtmıyor. Yalnız bir bölümü cımbızla çekiyor.

Zira, niçin 15. asırdan itibaren? Neden sırf Zenciler, Yerliler, Malgaşlar, Hintliler?

Batı sömürgeciliğinden sonsuz önceye uzanan esir ticareti "beyaz adam"la başlamadı.

"Trans - Atlantik"
ten çok evvel "trans - çöl" tacirler vardılar. Çok sonra da oldular.

Moritanya’da, Nijerya’da, Suud’da "resmi yasak" (!), şunun şurası atmışlı yıllardadır.

* * *

SONRA, Ortaçağ ve ilk Rönesans Avrupa’sında Mağribiler ve toptan "Türk" denilen Müslümanlar esir olarak çalıştırıldığı gibi, imparatorluğumuz dahil, bir çok Avrupalı da İslam ülkelerinde köle kimliğini taşıyordu. Ve, hiçbiri Fransa yasasındaki etnisitelere girmiyordu.

Artı, sahiplerinin azád ettiği bir bölüm siyah ve melezleşmiş "kuzguni sınıf"; miras veya mülkiyet yoluyla kendilerine köle edindiler. Kolonilerde yeni "efendi" oldular.

Tüm bunlar "nesnel tarih"e dahildir ve de Paris’teki "resmi tarih"le çelişmektedir.

Dolayısıyla, "suçluluk kompleksi"nden veya tersine, "intikam içgüdüsü"nden yola çıkarak, "bugün"ün değerleriyle "dün"ü yargılayan tarihleri "kanunileştirmek" (!) abestir.

İş onun İberya "maranes"lerine, benim Yeniçeri devşirmelerime varır ki, sonu yoktur.

* * *

İLK bakışta "olumlu" gözüken yukarıdaki örneği kasten; yobaz Ermeni diasporasının baskısıyla yine Fransa Meclisi’ne gelecek olan "soykırım inkár yasası" nedeniyle verdim.

Nasıl ki yalan yanlış "köle kanunu"nun onayı aslında, Taubira hanımın zenci esir kökeninden ve bunun "beyaz adam" ve "eski efendi" çoğunluk üzerinde yaptığı "ruhi etki"den soyutlanmaz, biraz fark olsa bile, aynı olgu "inkár yasası" için de geçerlilik taşıyor.

"Hatayı tamir etmek" gibi, "asil" (!) ve "yüce" (!) hissiyatlar devreye giriyor.

Tabii politik formatı itibariyle de, birinde Afro - Fransız, diğerinde ise Ermeni kökenli oyları "tavlamak" katakullisine yönelik "duygu sömürüsü" meydanda at oynatıyor.

Oysa, tekrarı anlamsız, uluslararası mahkeme ve milletler camiası kararıyla saptanmış Yahudi soykırımı hariç, yakın geçmişin hiçbir "resmi tarih"i evrensel hukukilik arz etmez.

Ve, kıymet-i harbiyesi sıfır bu "resmi tarih"leri bir de "kanunileştirmeye" (!) kalkışmak o farklı "resmiyet"leri daha da kutuplaştırıyor ki, soğuk nesnelliği ara da bul!

Dolayısıyla, "dün"ü "bugün"ün kıstaslarıyla yargıladığı yetmiyormuş gibi, üstelik, karara uymayanı cezalandıran "kanun hükmünde tarih" (!) "t-a-r-i-h" değildir ve olamaz.

Türkiye’de, Ermenistan’da ve tabii ki Fransa’da da olamaz ve hiçbirini tanımıyorum.
Yazarın Tüm Yazıları