Denir ki, eskiden ancak zengin aileler iyi beslenebildiği için, "güzellik" kavramı da dolgun vücutlu dişilerle özdeşleşirdi. Ne zaman ki sanayi devrimiyle birlikte yoksul sınıflar da iyi kötü karın doyurmaya ve az çok kilo almaya başladılar, artık "şişkoluk modası" geçti.
HABERİ okuduğum an ilk iş eski bir gözağrıma telefon açtım. "Gözün aydın ve meraklanma, gerisi de gelecek" diye müjdeyi verdim.
Hangi haberi mi kastediyorum?
Tabii ki, "Sıska manken diktatoryasına son" haberini kastediyorum.
Evet evet, hani yerel yöneticiler ilkin Madrid ve Barcelona’da; ardından da Milano ve Edinburgh’da belirli bir boy cüsse oranı saptayıp, altında endám sergileyen şu zafiyetli hatunların moda podyumuna çıkmasını yasaklamış ya, işte ona ilişkin müjdeyi verdim.
Zaten hep, "Ah, neden Rubens çağında yaşamadım" diye hayıflanıp dururdu.
Tamam, yukarıdaki kararlar illá, Felemenk ressamın o bir poposu yerde, bir memesi havada kadın tablolarına avdet ettiğimiz anlamına gelmiyor.
Fakat yine de, kadın bedenlerine ilişkin estetik kıstaslarda belirli bir viraja girildiğinin ilk sinyallerini çakıyor.
"Kadın bedenlerine ilişkin estetik kıstaslar" mı dediniz?
*
EFENDİM, aslına bakarsanız ben de upuzun bir müddet; háttá, demek sakallının abuk subukluklarıyla bilinçaltım öylesine şartlanmış ki, "Das Kapital" yazarıyla köprüleri attıktan sonra bile, yukarıdaki "bedensel tercih" bab’ında hálá Marksist düşünmeyi sürdürdüm.
"Ezeli sınıf mücadelesi" uydurmasyonuna giren çok klasik teoriyi muhtemelen siz de biliyorsunuzdur ama, burada bir defa daha tekrarlayayım.
Denir ki, eskiden ancak zengin aileler iyi beslenebildiği için, "güzellik" kavramı da dolgun vücutlu dişilerle özdeşleşirdi.
Buna karşılık, açlıktan nefesleri koktuğu için kemiklerinin üzerinde bir dirhem et bulunmayan fukara kadınlar çirkinlik timsali addedilirdi.
Fakaat, ne zaman ki sanayi devrimiyle birlikte yoksul sınıflar da iyi kötü karın doyurmaya ve az çok kilo almaya başladılar, artık "şişkoluk modası" geçti.
Dolayısıyla da, kadın bedenlerine ilişkin "estetik kıstaslar"da zayıflık ön plana çıktı.
Daha ilk bakışta, teori pek bir oturaklıymış gibi geliyor, değil mi?
*
ÖYLE geliyor ama, aslında hiçbir iler tutar tarafı yok!
Yok, çünkü en önce, tıbbın besin kalori cetvelini keşfetmesinden beri hesabını kitabını artık biliyoruz ki, o "yoksul kadınlar"ın (!) yetinmek zorunda kaldığı varsayılan kara ekmek, kuru somun, lokma hamur türü yiyecekler, en az "aristokrat hanımlar"ın taam eylediği sülün bifteği veya çilek turtası kadar şişmanlatıyor.
Zaten, dünyanın bazı bölgelerinde "sınıfsal beslenme adetleri"nin (!) hemen hemen hiç değişmemiş olmasına rağmen, gövdesi şalvarına sığmayan yahut kalça çıkıntıları üzerinde testi taşıyan devasa cüsseli köylü kadınlara ne diyeceğiz?
O çok bilmiş "Marksist estetik uzmanları"nı (!) kulaklarından tutup, "Hadi beyim, her Allah’ın günü şunu bir ziftlen de, bakalım hep çiroz sıskası mı kalacaksın; yoksa bir ay sonra göbek göbek yağ mı bağlayacaksın" diyerek, burunlarını tarhana çorbası tenceresinin veya mısır bulamacı kazanının içine mi sokacağız?
Geçelim efendim, geçelim, yukarıdaki "zayıf manken" teorisinin tıp bilimi açısından hiçbir kıymet-i harbiyesi bulunmuyor.
*
SONRA, aslında hiç değil ama, hadi yine de şunun doğruluğunu kabul etmiş olalım.
Yani, Rubens veya Rembrandt tablolarındaki kadınların "şişman" (!) gözüküyor olmasını, onların daima zengin kadınlar resmettikleri gerekçesiyle açıklayalım.
Peki ama, ailecek elleri fırça tutan ve pederi mahdumu; ağabeyi kardeşi; küçüğü büyüğüyle, tá bağ bozumu bayramlarından han odası cümbüşlerine kadar Ortaçağ nihayeti - Yeniçağ başlangıcı "yoksul sınıflar hayatı"nı tuvale yansıtmış olan; üstelik de yukarıdaki iki ressamla aynı milliyeti taşıyan bütün bir Breugel familyası yalan mı söylüyor?
Onların çizmiş olduğu köylü, hizmetçi, maraba, háttá dilenci kadınlara şöyle alıcı gözüyle bir bakın bakalım!
Hemen hepsi, yeşil çayırda iyicene semirmiş Felemenk ineği gibi gayet de filetoludur.
Hayır hayır, kadın vücutlarına ilişkin "güzellik kıstasları"nın dönüşümünü "sınıf mücadelesi"ne indirgeyen Marksist estetik teorisyenleri yine çuvalladılar.
Tıp, tarih ve sosyoloji onları burada da yalanlıyor.
Ve hiçbir şekilde de, bir poposu yerde, bir memesi gökte alımlı ve cüsseli kadınlardan; "manken podyumu"nda boy göstermelerine hele şükür artık "dur" denilen ve zaten ne poposu, ne memesi olan hatun numunelerinin "güzel" (!) addedilmesini açıklamıyor.
Peki, söz konusu kadınları işkenceye; erkekleri ise riyakárlığa mahkûm eden şu "sıskalık diktatoryası" nereden kaynaklanıyor?
Buna gelecek pazar değineceğim ki, eti budu yerinde eski gözağrıma müjdesini verdiğim gibi, aynı gabarideki kadın okuyucularım da şimdiden müsterih olsun.
Açıklamam hoşlarına gidecek ve bir ölçüde, onları vücut ölçüleriyle de barıştıracak.