DOĞRU, artık "İkinci Cumhuriyet"in arifesinde olduğumuzu söyleyebiliriz.
Ne mutlu!
Yani özgürlüğümüz; yani demokrasimiz; yani sivilliğimiz ve bilhassa da, yani zaten 1923’ten beri bütün bunları hedefleyen "Birinci Cumhuriyet"imiz adına ne mutlu!
* * *
FAKAT işin esasına bakarsanız, yukarıdaki rakkamsal sıfat da gerçeği yansıtmıyor.
Çünkü aslında değil, "Beşinci Cumhuriyet"in arifesindeyiz.
Zira önce birinciyi, sonra ikinciyi, ardından da üçüncüyü zaten devirmiştik.
O ikinci ki, 1946’da hukuken, 1950’de de fiilen çok partili sisteme geçişle başlamıştı.
O üçüncü ki, 1960 askeri darbesi ve onun 1961 anayasasıyla devreye girmişti.
Ve, nihayet prangasından kurtulacağımızı ümit ettiğimiz o dördüncü ki, 1980’nin yine askeri darbesi ve yine onun 1982 anayasasıyla ülkemizin üzerine bir kábus olarak çökmüştü.
Bütün dünyada olduğu gibi ve sanki rejim ayrışmalarını sayılandırmak suçmuşçasına, "statüko zaptiyeleri"nin "numaracı cumhuriyetçiler" diye küfür savurmasına aldırmayın.
Bunun neden böyle olduğu ve dört gözle beklediğimiz "Beşinci Cumhuriyet"in de hiç şüphesiz, başımızın üzerindeki en kutsal ve en ilkesel yere oturan ve oturmayı sürdürecek olan "Temel Cumhuriyet"imizin doğal evrimi içinde yer aldığı konusunu yarın işleyeceğim.
Ve şu an, "Dörtbuçukuncu Cumhuriyet" denilebilecek bir geçiş dönemindeyiz.
* * *
ÖYLE ve durum zaten ortada, 22 Temmuz’da kazanılangenel "demokrasi zaferi" veardından gerçekleşen "Çankaya Tercihi", statükonun yenilenebileceğini müjdeledi.
Uçurumlu yolu aştık ve hayati bir virajın tam kavisine geldik.
Onu döndüğümüz söylenemez ama düz güzergáha girmek şansımız da yükseldi.
Dolayısıyla, sevgili arkadaşım ve ülküdaşım Mehmet Altan’ın yukarıdaki türden radikal bir "yenilenme süreci"ni kastederek toparlayıcı biçimde lûgate sokmuş olduğu "İkinci Cumhuriyet" kavramına bugün b-e-l-k-i her zamankinden daha çok yakınız.
Ancak yine de ihtiyat payını saklı tuttum ve "belki" kelimesini altını kasten çizdim.
* * *
TEMKİNLİ davranıyorum, zira velev ki "statüko zaptiyeleri" bozgun sonrası ricáda çekilmek zorunda kalmış olsunlar, can hávliyle son bir saldırı daha deneyebilirler.
Tamam, devede kulak ihtimaldir. Böyle bir şey tasarlamak için delirmeleri gerekir.
Eceli gelen köpek cami duvarına işer hesabı da, bu tür bir macera onların intiharı olur.
Ancak burası Türkiye ve irrasyonel zihin sistematiğinden henüz tam sıyrılmış değiliz.
Ve, derhal tükürükle boğulacak olsalar bile, asla başarı bulunmayan serüvenciler yine de, eşiğine vardığımız "cumhuriyetin yenilenmesi" sürecine büyük darbe indirmiş olurlar
En iyi durumda dahi ciddi bir zaman ve enerji kaybına yol açarlar.
* * *
ARTI, aynı "statüko zaptiyeleri"nin kafa göz yararak çomak vurmak yerine, üstádı oldukları gibi, dönüşümü engellemek için o çomağı tekere sokmaları ihtimali daha yüksektir.
Yani, yine belden aşağı tekme atacaklardır. Her halükárda, bilek güreşi kaçınılmazdır.
Ama şükür ki, yaşamakta olduğumuz tarihi momentumda "Beşinci Cumhuriyet" devrimcilerinin "Dördüncü Cumhuriyet" gericilerini alt etmesi bu defa cidden mümkündür.
Başka bir deyişle, 1923’teki "Temel Cumhuriyet"imizin ilke ve hedeflerine ulaşmak şansı, onun kuruluşundan seksen dört yıl sonra, şimdi her zamankinden daha çok yakındır.
Tek şartla ki, başta hükümet tüm demokrasi ve sivillik güçleri, "Beşinci Cumhuriyet"in o "Temel Cumhuriyet"imizle olan ve olacak olan yekpáreliğine inansın ve inandırsın.
"Kaçıncı cumhuriyet" sorusunu irdelemeyi yarın da sürdüreceğim.