İyi oldu

HAYIR, yukarıdaki başlıkla "B-ü-y-ü-k" Orhan Pamuk’un ülkemizi, ulusumuzu, edebiyatımızı ve namusumuzu "e-n b-ü-y-ü-k" ödülle mükafatlandırmasını çağrıştırmadım.

Çünkü, devása boyutlu Nobel’i şöyle göstermelik bir "iyi oldu" láfıyla geçiştiremem.

Geçiştirirsem, hasetten çatladıkları, vasatlıktan bunaldıkları ve kabızlıktan patladıkları için Pamuk’un zaferinden "utanç duyan" zavallılarla haniyse aynı gradoya düşmüş olurum.

Neyse, it ürür, kervan yürür ve şimdi, "iyi oldu" derken neyi kastettiğime geliyorum.

***

İYİ olan şey, Fransız Meclisi’nin "soykırım inkárına ceza" tasarısını onaylamasıdır.

Evet evet öyle, zira sanıldığının tam aksine yukarıdaki gelişme hem fanatik Ermeni milliyetçiliğine darbe vurdu; hem de Paris’in diplomatik yalnızlaşma sürecini derinleştirdi.

Dolayısıyla da, genel olarak Türkiye’yi güçlendirdi.

Bunu bir kenara yazın ve eğer orta uzun vadede doğrulanmazsa, yüzüme vurursunuz.

***

ÇÜNKÜ en önce, aslında ikisi arasında hiçbir hukuki ve tarihi ilinti olmamasına rağmen Ermeni köktenciliğin, Yahudi yazar Norman Finkelstein’in "Holokost Sanayi" diye teşhir ettiği İsrail devlet politikalarını örnek alması; yani, acındırmacı bir "soykırım" nakaratı arkasına saklanarak álenen "anti Türk" ırkçılık yapması artık illállah dedirtti. Dedirtiyor.

Nitekim, dünkü Paris medyasına şöyle bir göz atın, hepsinde de bıkkın; en azından "utangaç" hava esiyor. Bir tanesi bile "aman doğru karar alındı" türü yorum getirmiyor.

Nedeni de Türkiye’nin misillemesine ilişkin reelpolitik bir kaygıdan kaynaklanmıyor.

Henüz açıkça telaffuz edilmese de fanatik diasporanın kabak tadı verdiği çağrıştırılıyor.

Zaten Fransa’yı iyi izleyenler hemen saptamıştır, "tasarı"nın onayına rağmen o diaspora sözcüleri daha ziyade kendilerini savunan bir tutum sergiliyorlar.

Zira en önce kendileri fark ediyorlar ki, rüzgar değişmektedir ve yüzde 99 virgül 99 yasalaşmayacak olan tasarının başka başkentlerde gündeme dahi gelmesi mümkün değildir!

***

NİTEKİM, başta Brüksel olmak üzere o başkentler ki Fransa’yı kapı eşiğinde "ukalá dümbelek"; kapı önünde ise daha diplomatik bir dille "fuzuli girişimci" diye tanımlıyorlar.

Zaten, sonsuz önemli olmasına rağmen pek ilgilenilmedi ama şu müjdeyi saptayalım:

Komisyon Başkanı Barroso’dan Genişleme Komiseri Rehn’e tüm Avrupa kaymak tabakasının Paris’e "dur" demesi; háttá Rehn’in işi oylama sabahı "Liberation" gazetesinde "hayır" çağrısı yapan makaleye yazmaya vardırması, AB tarihinde hemen hiç görülmemiştir.

Artı, Chirac Erivan’da "üyelik için Ankara’nın soykırımı tanıması gerekir" mi buyurdu, aynı Komisyon sözcüsü anında "ne münasebet, böyle bir şart yok ve de olamaz" diye "temel direk" ülke cumhurbaşkanına "ağzının payını vermekte" tereddüde düşmemiştir.

Ve de tabii ki Brüksel organı tüm bunlara kendi fütursuzluğundan dolayı değil, AB bünyesi içinde hákim olan "esas" siyasi havayı yansıtmasından dolayı cesaret etmiştir.

Londra’dan Berlin’e yapılmış olan açıklamalar da bu havanın delilini oluşturmaktadır.

***

O halde özetlersek, bir; Paris’teki aptal ve fuzûli oylama fanatik Ermeni milliyetçiliği için bir "sonun başlangıcı" anlamına geldi. Bu milliyetçilik tedricen konum yitirecektir.

İki; Fransa’nın AB yalnızlığı bu gelişmeyle birlikte daha çok derinleşti. Dolayısıyla da etki marjı daha çok geriledi. En azından seçim sonrasına kadar da değişiklik olmayacaktır.

Üç; kendi "en baba" (!) üyesine kafa tutmak dahil, aynı AB’nin Türkiye’yi öyle kolay kolay "harcamayağı" tekrar ispatlandı. İntihara kalkışmassak da desteğimiz sürecekir.

Ve nihayet dört; bütün bunlar iyi; Büyük Orhan Pamuk’un Nobel’i ise yağ bal oldu!
Yazarın Tüm Yazıları