İSRAİL kaybediyor! Hayır, "yor"u fazla, şimdiden ve daha şu anda kay"b-e t-t-i."
Üstelik, hem taktik açıdan, hem de stratejik açıdan kaybetti.
Pazar günü Lübnan’da sebep olduğu Kana katliamı ise bunun son ispatıdır.
* * *
EVET evet, Yahudidevleti önce taktik açıdan, yani "muharebe alanı"nda kaybetti.
Çünkü, tıpkı Gazze’de de yaptığı ve yapmakta olduğu gibi, asker rehinlerini bahane göstererek ve aslında "Hizbullah"ı tasfiye etmek amacıyla Sedir ülkesine karşı başlattığı "kolektif cezalandırma" operasyonunda başarı kazanamadı. Háttá, fiyaskoya uğradı.
Harekát üçüncü haftasına girdi ki, ilk kez Hayfa’nın da aşağılarına dek uzanmak dahil, Şii örgüt elindeki İran yapımı roketler vasıtasıyla kuzey İsrail’i "taciz etmeyi" sürdürüyor.
Artı, Davudi yıldızlı birlikler hiç beklemedikleri direniş karşısında, "terör yuvası" (!) addedilen Bint Cbeil’den bile çekilmek zorunda kaldılar.
Dolayısıyla, başta istihbarat ağı ve kurmay değerlendirme olmak üzere, "Tshal" rumuzlu Siyonist ordunun "yenilmezlik" efsanesi önemli bir darbe yedi.
* * *
ŞÜPHESİZ, yukarıdaki gelişme "Hizbullah"ın askeri zaferi anlamına gelmiyor.
Fakat, Şeyh Hasan Nasrallah liderliğindeki milislerin İsrail’i "taktik planda" durdurabilmiş veya yavaşlatabilmiş olması hem bizátihi örgütün kendisi için; hem de onun dayandığı Tahran-Şam açısından ciddi bir "stratejik başarı" oluşturuyor.
Çünkü, "ortalık yatıştıktan" (!) sonra Sedir ülkesinde yeni bir "iç hesaplaşma"nın gündeme gelebileceği düşünülebilir ama, sergilediği direnişten ötürü "Hizbullah"ın Lübnanlı kitleleler nezdinde sahip olduğu prestij bugün dünkünden de daha çok yüksektir.
Zaten, Sünnilerden Marunilere uzanan güçlerin "sizin yüzünüzden ülke berhava oldu" diye aynı "Hizbullah"akarşıayaklanacağı hipotezi kısa vadede bir hayaldir.
Zira, Şii milislerin "sivillerin arkasına gizlenmek" tuzağını seve seve kabullenen ve son Kana katliamı dahil bütün bir halkı kolektif biçimde cezalandırmak cürmünü işleyen Yahudi devletine yönelik öfke, en azından şu aşamada Lübnan ulusunu birleştirmektedir.
Ve, yukarıdaki gelişmelerin doğal sonucu itibariyle de, "Allah’ın partisi"ni perde arkasından denetleyen ve yönlendiren İran ve Suriye Ortadoğu’da şimdi daha fazla etkindir.
Yani, İsrail’in muharebe alanındaki "taktik yenilgisi"ne bölgesel açıdan bir de "stratejik yenilgi" eklenmektedir.
* * *
TABİİ burada bazıları, "İsrail taktik ve stratejik yenilgiye uğramadı, çünkü ABD’yle birlikte Şam ve Tahran’a saldırı ortamı yaratıyor" diyekomplo teorisi üretecektir ama ben kafamı bunlarla yormuyorum ve her ikisinin de diğer "stratejik yenilgisi"ne geliyorum.
Görmemek için kör olmak gerekiyor, Siyonist devlet ve onun fütursuzluklarına göz yuman Birleşik Amerika bugün dünkünden de daha tecrit ve yalnız durumdadırlar.
Zaten Kana katliamı da, Washington’un ezeli "çömez"i Londra’yı dahi çileden çıkartacak ölçüde bardağı taşırdı. Eli kolu bağlı olsa da, uluslararası camianın canına tek etti.
İşte, Davudi yıldızlı ülkenin "bölgesel"i aşan "küresel" stratejik yenilgisi de budur.
Ve, ne denli küstah olursa olsun, İsrail bir yerden sonra dünya kamuoyunu es geçemez.
Ama eğer Ehud Olmert hükümeti saldırganlığı sürdürür ve de üstelik, bile bile ládes diyerek "anti semitizm"in ve fanatizmin değirmenine su taşırsa, İsrail’in stratejik yenilgisi hem "bölgesel"i, hem de "küresel"i aşarak artık tamaman "evrensel"e dönüşmüş olacak.
İnsanlığın vicdanında ve tarihin silinmezliğinde!
DÜZELTME:"Farz-ı muhal" deyimi, geçen cumartesi günkü yazımda "farz-ı mahal" olarak geçtiği için düzeltir, okuyuculardan özür dilerim.