Paylaş
Tarih asla tekerrür etmese de daima derslerle doludur, onun için İrlanda'ya ilişkin son uzlaşma ertesinde ilkin biraz geçmişe göz atalım.
Güney'in Birleşik Krallık'tan ayrılmasını onaylayan 1921 müzakerelerinde Londra'yı temsil etmiş olan ve sorunlu Ada konusundaki liberal yaklaşımından dolayı İngiliz şahinler tarafından ‘vatan satıcılığı’yla suçlanan Büyük Britanya Başbakanı David Lloyd George imzaladığı anlaşmayı şöyle yorumlamıştı:
‘Herkese isteklerinden birazını veriyor ama hiç kimseye taleplerinin bütününü vermiyor. Bu yüzden belki başarı şansı var’.
Buna karşılık sözleşmeyi İRA adına parafe eden ve Serbest Cumhuriyet'e ilk başbakan olacak olan Katolik lider Michael Collins defterine şunu yazmıştı:
‘Anlaşmadan kimse hoşnut kalmayacak. Bu sabah ölüm fermanımı imzaladım’.
Heyhat, hayat Lloyd George'u değil Collins'i haklı çıkarttı.
Dublin'de derhal iç savaş başladı ve İRA'nın uzlaşmaz kanadı tarafından ‘hain’ ilan edilen çiçeği burnunda başbakan kanlı bir suikasta kurban gitti.
O gün bugündür de yetmiş yedi yıllık İrlanda sorunu çözüme kavuşmadı.
* * *
TARİHİN tekerrür ettiği varsayımına inansaydık 1921 Lloyd George'u yerine bugünkü 1998 Tony Blair'ini, yine aynı dönenim Collins'i yerine ise şimdiki İRA'ya sivil kol oluşturan Sinn Fein lideri Gerry Adams'ı koyabilirdik.
Müzakerelerde belirleyici rol oynadıkları için de Kuzeyli Protestan önder David Trimble'yi, İrlanda Cumhuriyeti Başbakanı Berthie Ahern'i ve arabulucu durumundaki eski Amerikalı senatör George Mitchell'i bunlara ekleyebilirdik.
Sonra da, hem yeni anlaşmanın da tarafları ancak kısmen tatmin etmesinden, hem de şahsiyetler ve statüler arasındaki paralellikten ötürü, zaten kendi cemaatlerindeki şahinler tarafından hemen ‘hain’ damgası yiyen Adams ve Trimle 'nin ilk Dublin başbakanı gibi suikaste kurban gitmesinden kaygılanabilirdik.
Tarihin tekerrür ettiğine inansaydık geçen cuma sabahı imzalanan ‘tarihi’ anlaşmayla yetmiş yedi yıllık İrlanda sorununa çözüm bulunacağına inanmazdık.
* * *
Kuşkusuz, çetrefil ve kökenleri kimlik aidiyetine uzanan kangren İrlanda sorunu tereyağdan kıl çeker gibi noktalanmayacak. İnişler çıkışlar olacak.
Dolayısıyla, sözleşmeyi onaylayan Katolik ve Protestan liderlerin başından yeni ‘vukuat’ geçmesi ve gerilimin tekrar tırmanması olasılığı hala mevcut.
Ancak, post-modern mikro milliyetçilikte bile değil öz itibariyle salt mezhep ayrılıkçılığında hayat bulduğundan tamamen ‘anakronik’ kalan, yani zamanın gerisine düşen bu sorunu çözümlemek için şartlar olgunlaşmış durumda.
İngiltere'de İskoçya'dan Galler bölgesine adem-i merkeziyetçiliği benimseyen liberal önder Tony Blair, bilgi toplumuna ulaşmakta olan Kuzey İrlanda'da da ise sağduyunun sesi Berthie Ahern başbakanlığı yürütüyorlar.
Ne Blair tedhişçiliğe karışmış Katolik şef Gerry Adams'la, ne de Ahern en uçlarda gezinmiş Protestan lider David Trimple ile müzakereye oturmuş olmaktan gocunmuyorlar. Her iki devlet adamı da tabuları yıkmaktan korkmuyorlar.
Öte yandan, kısır çekişme artık bizzat İrlanda halkına ‘kabak tadı’ verdiğinden, imzalama ertesinde gerçekleştirilen ilk sondajlar anlaşmaya onay oranını yüzde yetmiş olarak saptıyor. Bu yüzden de sözleşmeye ilişkin referandumdan ‘evet’ cevabının çıkması en büyük ihtimal olarak şekilleniyor.
Hele hele, pazarlıklarda motor rol oynayan ABD Başkanı Clinton'un Blair'in çağrısına uyarak aynı referandum arifesinde her iki İrlanda'da da propaganda gezisi yapabileceği göz önüne alınırsa, yukarıdaki ihtimal daha da artıyor.
Ufukta, zaten asla tekerrür etmeyen tarihin İrlanda'da bu kez radikal biçimde yenilenmesi şansı şimdi her zamankinden daha çok beliriyor.
Darısı, tarihin tekerrür edeceğini sanarak etnik ve dini kimlik aidiyeti sorunlarını çözümlememekte hala direnen diğer ülkelerin başına...
Paylaş