LATİNCE imlásıyla "Rubico"; Türkçe teláffuzlu yaygın şekliyle de "Rübikon", İtalya’nın Po Ovası’nda sukûnetle akan, eh kendi halinde bir ırmağın adıdır.
Ancak dere azmanı, belki belki çay sayılabilir. Aman aman bir coğrafi özelliği yoktur.
Ama çok büyük bir simgeselliği vardır ki, bu da Roma İmparatorluğu’ndan kaynaklanır
* * *
ÇÜNKÜ, bildik ve tanıdık bir Güney’le yetinmek politikasını benimsemiş olan emperyal Senato, ordu generallerinin bu suyun kuzeyine geçmesini kesinkes yasaklanmıştı.
"Barbarlar"ı (!) provoke etmemek ve ihtiyatlı davranmak stratejisini ilke bellemişti.
Ne var ki, Julius Sezar, M.Ö. 10 Ocak 49 günü yukarıdaki yasağı ihlál etti.
"Artık zarlar atıldı" ifadesini kullanarak, genelde "Golya Diyarı" diye adlandırılan yukarı Avrupa’yı fethe çıktı.
Ve işte tá o zamandan beridir ki, sonu belli olmayan ve büyük riziko içeren bir serüven girişimini tanımlamak için "Rübikon’u aşmak" deyimi kullanılır oldu.
Ortaçağ, Yeniçağ, Modern Zamanlar falan, Po Ovası’ndaki küçümen dere siyasetbilim lûgatindeki yerini korudu ve daima daima, maceracı atılımların sembolü olarak algılandı.
İşte bu kadar, terminolojiye ilişkin parantezi şimdilik kapatıyorum.
* * *
AŞAĞI yukarı iki, üç yıl önce ve "orta-uzun vade" ifadesini de bilhassa kullanarak, şu saptamayı yapmıştım:
"İran’ın nükleer silahla donanacağı kesinlik kazanırsa, ABD ve İsrail buna hiçbir şekilde izin vermeyeceklerdir.
Çekirdek bomba gerçekleşme aşamasına geldiği takdirde bu iki ülkeden biri ya tek başına ya da ortaklaşa biçimde, ama mutlaka, tahrip operasyonuna girişeceklerdir.
Muhtemelen hava harekátı olacaktır ve ardından da tüm bölgede kaos esecektir.
Sonra, konuyu ele aldığım her yazıda aynı varsayımı tekrar tekrar yineledim.
Ve yukarıdaki hipotezi bugün de, üstelik döne döne, bir defa daha vurguluyorum.
Artı, aradan geçen mühletten dolayı "orta-uzun vade"nin "uzun"u da kısaldı.
Yani, şimdi zaman olarak "orta"yı ön plana çıkartmak gerekiyor.
Zira Tahran hızla, büyük bir hızla "Rübikon’u aşmak" macerasına doğru yol alıyor.
* * *
EVET öyle, çünkü dün de belirttiğim gibi, siyasi gelişmelere mantıki bir gerçekçilikle değil, zaten "Mehdi" dogmasında mevcut imáni bir kadercilikle yaklaşan Mahmud Ahmedinejad yönetimi, o "yasak dere"yi geçmek rizikosunu haydi haydi göze alıyor.
Acem lider "emperyal orduları" (!) "kırmızı çizgi"ye doğru sürüyor.
Kaldı ki, Farsi devletin bütün bir uluslararası camiaya karşı nükleer meydan okumayı seçmesi;bölgeselliği kat be kat aşan dünya gücü olmak ihtirasıyla yanıp tutuşması; bizzat İslam Álemi bünyesinde Şii öncülüğü talep etmesi; İsrail’i fiilen yok etmek hedefinin kesin devlet politikası oluşturması, Tahran’da şu an öne çıkmış olan önderliğinin öyle Po Ovası’ndaki küçük dereyle de yetinmeyeceğini ortaya koyuyor.
İran, tam Şattülarap deltasının ağzından geniş Dicle’yi ve koca Fırat’ı aşmak istiyor.
* * *
OYSA, elinde tuttuğu kısmi kozlara rağmen ne o İran mazinin Roma yahut Pers devletini, ne de o Ahmedinejad aynı mazinin Sezar veya Darius hükümdárını temsil ediyor.
Aksine, tarihi roller değişmiş durumda ki karşıda başka bir Roma ya da Pers var!
Ve o yeni imparatorluk, yani ABD, "Rübicon’un aşılmasına" izin vermeyecek.
"Ultra süper güç"ün gerektiğinde cebir kullanarak neden vermeyeceğini; ama aslında bu cebri raddeye niçin hiçbir şekilde varılmaması gerektiği konularını yarına bırakıyorum.