İran kaygısı

ULTRA muhafazakár sıfatlı Mahmud Ahmedinecad, eğer İran cumhurbaşkanı seçildiyse, bunun ilk nedeni, ülkenin yaşadığı ‘sosyal kırılma’da aramak gerekiyor.

Çünkü, Farsi devletin toplumsal dokusu uzun süredir ‘modernite-antimodernite’; ‘şehirli-köylü’ ve ‘varlıklı-parya’ olmak üzere ciddi ve vahim bir bölünme yansıtıyor.

Yukarıdaki her üç faktörün ikinci şıkları ise hemen daima, politik planda, çok genel anlamda ‘dini’; daha doğrusu ‘siyasi Şia’ patentli kurum ve şahsiyetlere meylediyor.

Ruhi gerekçesi ise, yoksul ve işsiz, hatta ‘lumpen’ kitlelerin, sekülerleşmek ve demokratikleşmek eğilimi ağır basan kent burjuvazisini, haklı veya haksız, yönetimde hüküm süren rüşvetçilik, alargacılık, kayırıcılık gibi zaaflara sorumlu göstermesinden kaynaklanıyor.

Dolayısıyla, bir demirci ustasının çocuğu olan ve Humeyni iktidarının daha ilk döneminden itibaren militan kimlik sergileyen yeni Cumhurbaşkanı’nın ‘halkın bağrından çıkmış mazlum’ olarak algılanması, beklenmedik bir sürpriz oluşturmuyor..

* * *

AYNI şekilde, Ahmedinecad’ın ikinci tur rakibi ve pragmatik şöhretli Rafsancani’nin yenilgiye uğramasını; katılım oranın da aşağılarda kalmasını, sürpriz addetmemek gerekiyor.

Rafsanci’nin denenmişliği bir yana, ‘reformist kitleler’ eğer cuma günü sandık başına gitmedilerse, bunun nedeni sırf ‘yenilikçi’ adayların karizma yoksunluğuyla açıklanamaz.

Buradaki ilk etkeni, böyle bir ‘reformcu’ sıfatını taşıyan ve çift dönem başkan olan Muhammed Hatemi’nin, ona bel bağlayanları ‘hayal kırıklığı’na uğratması oluşturdu.

Bilhassa ikincisi ise, Tahran’daki ‘görünür iktidar’ kim olursa olsun, nihai kararların son tahlilde Kum ‘mollakrasi’si tarafından alındığı ve alınacağı gerçeğinde odaklandı.

Başka bir deyişle, Farsi ülkedeki başkanlık seçimleri biraz da, umutsuzluğa kapılan ‘değişim yandaşları’nın ‘ipin ucunu koyvermesi’ anlamına geldi.

Ancak şunu da hatırlatayım ki, şimdiki manzaraya rağmen İran’da ciddi bir sivil toplum birikimi vardır ve ‘modernist dönüşüm dinamik’leri kolay kolay pes etmeyecektir

* * *

FAKAT tabii, ‘ultra muhafazakár’ bir Mahmud Ahmedinecad’ın seçilmesi, başta Washington, eğer Batı başkentlerini böylesine endişelendiriyorsa, bunun nedenini Humeyni tipi bir ‘İslam Devrimi’nin tekrardan nüksedeceği korkusu oluşturmuyor.

Sorun ‘a-t-o-m-i-k’tir. Yani, İran’ın nükleer bomba yapacağı yönündeki kaygıdır.

Oysa ben, kendi hesabıma yukarıdaki kaygıya katılmıyorum.

Hayır, Acem devletinin çekirdek bomba üreteceğine inanmadığımdan değil.

* * *

SUKÛNETİMİN gerekçesini; daha doğrusu, Ahmedinecad’ın seçilmesini ‘yeni endişe faktörü’ hanesine yazmamamın nedenini şu nesnel vakıa oluşturuyor.

Hasan veya Hüseyin, hatta en ‘reformcusu’; uluslararası arenaya yönelik nüanslar hariç, kim iktidar olursa olsun, Tahran’ın nükleer politikası değişmez. Değişmeyecektir.

Önce, buna ilişkin olarak Farsi halk arasında kesin bir ‘ulusal konsensüs’ mevcuttur.

Sonra da, nihai karar mutlaka Kum ‘mollakrasi’si tarafından belirleneceğine göre, cumhurbaşkanının kimliği ‘nükleer kaygı’yı ne azaltır, ne çoğaltır. Ne uzatır, ne kısaltır.

Dolayısıyla, zaten ‘W’ rumuzlu Bush yönetiminin haksızca ‘şer ekseni’ne dahil ettiği İran’a şimdi de derhal ‘şahinler şahini’ Savunma Bakanı Donald Rumsfeld’in ağzından ‘bindirmesi’, ABD’nin ‘yabayla tehdit’ siyasetinden başka anlam taşımıyor.

Oysa, büyük bir İmparatorluk geleneğinden ve köklü devlet tecrübesinden süzülen o İran, asla Saddam Irak’ına benzemez ki, o ABD’nin de ayağını gayet denk atması gerekir.

Zaten benim kaygımı Ahmedinecad’ın ultra muhafazakarlığı değil, gaflete düşecek bir Bush’un denk adım yerine, yine ‘maceraperest adım’ atması rizikosu oluşturuyor.
Yazarın Tüm Yazıları