TAM dört yıl önce, yani 25 Ocak 2003 günü bu sütunda yayınlanmış olan ve Bush’un Irak seferberliğini irdeleyen yazım "ABD Savaşı Kaybetti" başlığını taşıyordu.
Hatırlatayım ki, o tarihte henüz tek mermi sıkılmamıştı ve Körfez’e yığınak sürüyordu.
Oysa ben hep, ok yaydan çıktığı için muharebenin kaçınılmaz olduğunu kaydettim.
Ve, harekátın başlamasıyla birlikte Saddam’ın hızla pes edeceğini; fakat taktik plandaki bu "Pirus zaferi"ne rağmen ABD’nin stratejik savaşı kaybedeceğini vurguladım.
Artı, Washington’daki "yeni muhafazakár" ideologların hayal gördüğünü ve Irak’ta kurulacak bir "iradeci demokrasi"nin diğer bölge ülkelerine ihraç edilemeyeceğini ekledim.
Tersine, hem aynı ülkenin iç çatışmaya sürükleneceğine; hem de George W. Bush’un maceraperestliğinden ötürü yeryüzündeki Batı ve Amerikan aleyhtarlığının yükseleceğine; dolayısıyla, "medeniyetler çelişkisi"nin pekişeceğine dair öngörüler sıraladım.
*Ê*Ê*
AMA yukarıdaki nesnel varsayıma rağmen reelpolitik yaklaşımı da elden bırakmadım.
Başka bir deyişle, arbedeye fiilen katılmamak ve bizzat asker göndermemek kaydıyla Türkiye’nin ABD’ye "kolaylık" sağlamasını; yani "tezkere"nin onaylanmasını savundum.
Aksi takdirde, bundan böyle Ankara’nın bölgede "müdahil unsur" olamayacağını ve "fırsat kaçtıktan" (!) sonra ısrar etmenin de artık fayda sağlayamayacağını belirttim.
Halep oradaysa arşiv buradadır, hem en başta zikrettiğim tarihteki yazı; hem de onun biraz öncelerindeki ve biraz sonralarındaki diğer tahliller internet vasıtasıyla denetlenebilir.
Peki, az gittik uz gittik ve dere tepe düz gittik de, bugün neredeyiz?
Tabii ki gaipten haber veren müneccimbaşı değilim ama, hayalciliğe yer bırakmayan "inatçı gerçekler" dayattı ve milimetrik olarak, işte tam oradayız.
* * *
EVET oradayız ve başarısızlığını itiraf etmesi bir yana, Bush’un Irak’a 20 bin takviye asker göndermek yönündeki son kararı da aslında bir zevahiri kurtarmakgirişimi oluşturuyor.
Bu, askerlikteki "sıçramak için çekilmek" taktiğinin zıt kardeşi olan "çekilmek için sıçramak" manevrasının tá kendisidir. Stratejik bir ricát harekátının ön sinyalidir.
Nitekim, Nixon yönetimi tarafından da Vietnam Savaşı sırasında uygulanmıştı.
Ancak bugün, eninde sonunda mukadder olduğunu bilsek dahi, söz konusu ricádın tam olarak ne zaman, nasıl ve hangi şartlarda gerçekleşeceğini öyle kolay kolay öngöremeyiz.
Yani, "inatçı gerçekler"den dolayı ABD’nin Irak mecerasından yenik çıkacağını dört yıl önceden kestirmek mümkündü ama, yine aynı "inatçı gerçekler"den ötürü, söz konusu yenilginin, háttá "hezimet"in, ne şekilde "hazmedileceğini" şimdiden saptayamayız.
Zaten kim ki saptadığını söylüyor, işte bir tek o "müneccimbaşı" (!) sıfatını hak eder.
* * *
ÖYLE, çünkü ister şimdiki, isterse debelálı mirası devralacak sonraki yönetim olsun, ABD bizzat yarattığı ve tüm sorumluluğunu taşıdığı kaosu "arka kapıdan" terk edemez.
Kendisi ve bölgesel "netámesi"yle Irak ne bir Somali, háttá ne de bir Vietnam’dır!
Ultra Süper Güç, "eh n’apim, bir halt işledim kusura bakmayın ama işte benden bu kadarı" diyerek oradan acilen "arazi olamaz". Böyle bir lüksü yoktur.
Geçtim "prestij"inin (!) daha da ayağa düşecek olmasını, bırakacağı hengáme ve onun kaçılmaz tırmanışı bizzat Amerikan çıkarlarını şimdikinden sonsuz defa fazlasıyla tehdit eder.
Dolayısıyla da, ABD’nin Irak’tan apar topar çekileceğini düşünmek, dört yıl önce o ABD’nin savaşı "kazanabileceğini" düşünmek kadar hayalciliktir. Gerçekle hiç ilgisi yoktur.
Tıpkı, reelpolitik davranmayarak yine dört yıl önce "tezkere"yi reddeden Türkiye’nin şimdi, gelişmelerden istifade, tekrar "müdahil taraf" olabileceğini sanması kadar hayalcidir!