"ŞOAH", yani Nazilerin gerçekleştirdiği Yahudi soykırımı olmamışmış. Yalanmış.
İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad yine böyle buyurdu.
Tam "Büyük kıyam"ın anıldığı salı gününden önce, herzeyi bir defa daha tekrarladı.
Malûm, atom bombası üretmek ve İsrail’i haritadan silmek tehditleri savurduğu yetmiyormuş gibi, hazret ikide bir de Musaoğullarına kitlesel katliam uygulandığını söylüyor.
"Negasyonizm" denilen "inkárcılık"ı en rezil safhaya vardırıyor.
Ve en hazin şeyi, Acem liderin genel "siyasi İslam"lar bünyesinde mevcut olan yoğun bir "hissiyatı" yansıtması oluştuyor ki, buna bir bölümüyle Türkiye’dekiler de dahildir.
"Netámeli" konuya yeniden dönmeden önce kişisel bir parantez açmak zorundayım.
* * *
HER türlü ırkçılıktan, dolayısıyla da, tabii ki "anti-semitizm" tanımlı Yahudi düşmanlığından tiksinen; üstelik, güvenli sınırlar içindeki bir İsrail’in meşru devlet varlığını asla tartışmayan bu satırların yazarı, yukarıdaki yaklaşımından ötürü saldırılara hedef oluyor.
Bir; yedi göbek Türk - Müslümanşeceresi ortadayken, hem bir dizi o "siyasi İslam" yandaşı; hem de aynı "anti-semitizm"le kendine "ulusalcı" sıfatı yakıştıran zevat, "Siyonist ajan" veya son uydurmasyon deyimle "Sabetayist" damgası vuruyor. Vız gelir, tırıs geçer.
İki ve tam aksine, en az İsrail kadar mazlum ve mağdur Filistin halkını sahiplendiğim; artı, Siyonist Devlet’in "Şoah" siyasetini yutmadığım için, onun yandaşları tarafından "gizli anti-semit" ve "sinsi" Yahudi düşmanı olmakla suçlanıyorum. Bu da vız gelir tırıs geçer.
Kabala mistiğinden Levinas etiğine, İbrani hümanizmanın erdemiyle yoğrulmuş bir "goy" olarak, soyum Musevilikten inmiyor diye kimseden ders alacak değilim!
Dolayısıyla, deyimi burada "ne Musa’ya, ne Muhammed’e yaranamamak" diye de değiştirebiliriz, mevcut ikilem bana soykırımı inkára yeltenen Ahmedinecad ve fasilesiyle asla uzlaşmamak için ahláki silah sağladığı gibi; o inkárcılığın değirmenine su taşıyan Siyonist bir "duygu sömürüsü" önünde de pesetmemek imkánını sağlıyor.
* * *
YAHUDİ kavmi modern zamanlar soykırımını yaşadı. İnsanın ve insanlığın suçudur!
Gaz odalarından Eichmann itiraflarına, tartışılması dahi abes olan delilleri geçelim.
Peki, hem 1939 Avrupa’sındaki Musevi nüfus; hem de göçenler çıkartıldıktan sonra bu kez 1945 Avrupa’sında kalan nüfus ortada, insanlar buharlaştı mı? Yoksa Aráf’a mı çıktılar?
O halde, Mahmud Ahmedinecád ve avenesi türü inkárcılar eğer dine iman ettikleri iddiasındaysalar, ilkin yalan söyleyerek günaha giriyorlar ki, "çarpılacaklar". Çarpılsınlar.
Ama yine evet, Varşova Gettosu kahramanı Marek Edelman’dan "Soykırım Sanayi" kitabın yazarı Norman Filkenstein’a, bizzat kendileri Yahudi sayısız insanın haykırdığı gibi, "Şoah" kıyamı 1967 Savaşı sonrası İsrail tarafından "devlet politikası" olarak kullanıldı.
"Duygu sömürüsü"yle öyle bir amalgam yarattı ki, kendi siyasetlerini eleştirmekle "anti-semitizm"in ve inkárcılığın aynı kefeye konulmasını sağladı. Entelektüel korku saldı.
Düşünün ki, hayat boyu totalitarizmle savaşmış dev Yahudi filozof Hannah Arendt’in yukarıdaki Eichmann duruşmasını izledikten sonra "sıradan şer"e ilişkin olarak kaleme aldığı emsalsiz yapıt Fransızca’ya çevrildiğinde, onun için dahi "gizli Nazi" rivayeti üfürttü.
İşte, Ahmedinecad ve fasilesinin pespayeliği de, başarı kazanan bu "duygu sömürü"ne karşı kompleks ve nefret temelinde geliştirilen bir "anti"yle beslendi. Hálá da besleniyor.
İsrail’e yönelik tepki, tarihi dahil tüm Museviliği genelliyor ve iş rezilliğe varıyor.
* * *
OYSA, inkára yeltenen çarpılır ve çarpılsın, Yahudi insanlık "soy-kı-rım" yaşadı.
İsrail’in bunu "duygu sömürüsü"ne dönüştürmesi ise korkunç gerçeği değiştirmez.
Ve, ne biri diğerini, ne diğeri ötekini siler ki, ikisi de "insaniyet"le çelişir.